12.11.2018

din

sigmund freud

inanma beklentilerinin neye dayandığını sorduğumuz zaman birbirine pek de iyi uymayan üç cevapla karşılaşırız: birincisi, bu öğretilere inanmaya değer; çünkü ilk atalarımız bunlara inanmıştır. ikincisi, aynı ilkel çağlardan bize aktarılan kanıtlara sahibiz ve üçüncüsü, bunların doğruluğunu sorgulamak yasaktır.

bu üçüncü nokta bizde mutlaka kuşkuların en derinini yaratacaktır. toplum, dini doktrinleri konusundaki iddiasının güvensizliğinin çok iyi farkındadır. aksi olsaydı gerekli verileri bir sonuca varmak isteyen herkesin önüne koymaya elbette hazır olacaktı. durum bu olunca da diğer iki kanıt temelinin incelenmesine geçmemiz, dindirilmesi zor bir kuşku yaratır.

inanmamız gerekir; çünkü atalarımız inanmıştır. ama atalarımız bizden çok daha cahildir. bugün belki de inanamayacağımız şeylere inanmışlardır. atalarımızdan bize kalan kanıtlar, kendi içinde her türlü güvenilmezlik işaretini içeren yazılardır. çelişkilerle, değiştirmelerle, çarpıtmalarla doludur ve sözünü ettikleri olgusal doğrulamaların kendileri doğrulanmamıştır. sözlerinin, hatta sadece içeriklerinin ilahi vahiyden geldiğini iddia etmenin pek yararı olmaz; çünkü doğruluğu sorgulanma konusu olan doktrinlerden birisi de zaten bu savdır ve hiçbir önerme kendinin kanıtı olamaz.

dolayısıyla kültürel varlıklarımızın bize verdiği bilgilerin tümü içinde, tam da bizim için en büyük öneme sahip ve evrenin bilmecelerini çözüp yaşamdaki acılara katlanmamızı sağlaması beklenen ögelerin doğrulamaya hemen hiç açık olmayan ögeler olduğu gibi basit bir sonuca varırız.