23.03.2013

kerkenez

cengiz tuncer

"bu dünyada bir adam, bin adam, sabahtan akşama adam doğrasa kötülüğün sonunu getiremez. hayınlığın sonunu getiremez. ölümsüz olan kötülüktür, hayınlıktır."

esintisiz, durgun bir günün sonu, batan günün kızıllığı vuruyor bir bulutun saçaklarına. bir yanı kızıl kan rengi bulutun bir yanı kara, duman karası. kızıl ışıklarla ışıyan yanı tel tel bulutun, saçaklı. kara yanı ağır, hantal; neredeyse toprağa değecek kara saçakları bulutun. durgun, esintisiz bir günün sonu; bulutun kızıl uçlarından bir tutam bulut uzanıyor göğün yükseğine doğru.

salih, gecekondunun önünde bir an duruyor, umutsuzluğunun önü çöl ova. ne yana gideceğini bilemiyor, evleri arkasında işte, anası arkasında işte; umutsuzluğunun önü, arkası, dört yanı çöl ova.

durup dikiliyor, göğe bakıyor, kızıl saçakları ışıyan bulutu görüyor. güneş bir parmak inceliğinde sıyırıyor ufku, neredeyse silinip gidecek gözden. havada dingin bir sessizlik, birer ikişer ev içlerine çekiliyor bağrışlar çağrışlar.

neden sonra tanıyor alacalı bulacalı yüzeyden sıyrılıp belirginleşen yüzü. bu bizim komşumuz, diyor. beşini bitirmiş olmalı, altısına basmıştır herhalde.

neden sonra tanıyor sevim kızı, alacalı bulacalı yüzeyden sıyrılıp belirginleşen güleç yüzünü tanıyıp gülümsüyor.

"düğün yapacak mısınız salih amca?" diyor kız.

konuşamıyor salih, başını sallıyor iki yana, "hayır" anlamına.

"neden?" diyor sevim kız.

"babam istemiyor." diyor salih.

"senin baban imam değil mi?"

"hoca."

"günah mı düğün yapmak?"

"bilmem, değildir herhalde."

"peki neden istemiyor öyleyse?"

"bilmem."

"o mu evleniyor sen mi?"

karşılık vermiyor salih, sıkılıyor, uzaklaşmak istiyor, sevim kızın sol yanından geçip tepeye doğru yürümeye hazırlanıyor, bir adım atıyor, yanından geçerken boşluğa sarkan elini tutuyor sevim kız.

salih, sevim kızın elinden elini kurtarmayı, silkinip sıyrılmayı düşünüyor bir, sonra aynı düşünceyle anlaşılmaz bir başka istek çakışıyor kafasının içinde, üst üste, yeni, bulanık olan ilk düşünceyi örtüyor hemencecik, sıkıca tutuyor sevim kızın elini.

"düğün yapsanıza ne olur?" diyor sevim kız.

"niye istiyorsun bu kadar?"

"ben de gelirdim, düğünleri çok seviyorum. her gün düğün olsun istiyorum."

yürüyorlar el ele.

"ben de gelin olmak istiyorum." diyor sevim kız.

"iyi" diyor salih, "zamanı gelince gelin olacaksın nasılsa."

"hemen gelin olmak istiyorum ben."

"sırayla" diyor salih, "biraz büyümelisin."

"salih amca be?" diyor kız.

"ne var?"

"niye sen gülşen ablayı alıyorsun?"

"bilmem."

sevimlerin evinin önüne geliyorlar tam, pencerede annesinin karaltısını görüyor kız, hemen eğilip evin önündeki çitin arkasına saklanıyor, gizlice, annesine görünmeden geçiyor evin önünden, bir sonraki evin önünde çömelip el ediyor salih'e, "gel, gel" diyor.

salih yürüyor kendisine el eden sevim'den yana. küçük kız bir ev alttaki kendi evlerini kolluyor, yanında çömeldiği kapıyı gösteriyor salih'e.

"otursana salih amca." diyor.

salih önünde durdukları eve bakıyor, kuşkulu.

"yoklar onlar" diyor sevim kız. "köye gittiler dün."

"nerden biliyorsun?"

"anahtarı anneme bıraktılar. zehra ablanın kardeşi askerden gelecekmiş bugün yarın, onlar dönmeden çıkar gelirse anahtarı verelim diye."

salih sevim kızın yanına oturuyor.

"niye gülşen ablayı alıyorsun ha?" diyor sevim kız yeniden.

"bilmem" diyor salih gene.

"beni alsana" diyor kız, "düğün yapmak şart ama bak, gelinlik giydirmek de şart."

salih'in içi ürperiyor.

"biraz daha büyük olsaydın" diyor gülümsemeye çalışıp.

"o kolay" diyor sevim kız, "anamın topuklarını giydim mi koca kız oluyorum."

"yalnız topuklu giymekle olmaz büyümek."

gülüyor sevim kız.

"lastik toplarla memeler de yaparım kendime" diyor, "o zaman da olmaz mı?"

sevim kıza bakıyor salih, ne kadar da dudu gelin'e benziyor diye geçiriyor içinden, onun gibi ak pak bir kadın olacak, bılgın memeli, dipdiri.

"olmaz mı?" diyor sevim kız salih'in gözlerinin içine bakıp.

başını sallıyor salih. içinde bir şeyler uyanmaya başlıyor birden; bir umut vuruyor uyluklarına. sevim kızın saçlarını okşamak geçiyor içinden, eli titriyor boşlukta; günahlar, dualar tutuyor elini sanki, yüreğinin gittikçe kabaran coşkunluğu itiyor elini oysa. uzanıp saçını okşuyor kızın, bir güç, bilinmedik bir güç akıyor kızın saçlarından bütün varlığına. kan vuruyor uyluklarına, sımsıcak.

bir daha okşuyor saçlarını küçük kızın.

"daha evvel niye söylemedin bunları?"

"ne bileyim ben, hiç aklıma gelmedi." diyor sevim.

"daha evvel söyleseydin seni alırdım gelin olarak, benim için de daha iyi olurdu hem."

"ya" diyor kız.

kızın yanaklarını, bacaklarını, ellerini okşamak geçiyor salih'in içinden; uyanmışlığın katılığı duyuruyor kendini; yüreği bir bayram yeri gibi karman çorman, deli boran dönüyor kanı damarlarında.

"demek bu ev boş ha?" diyor sevim kıza.

"boş."

salih kaçırmak istemiyor gövdesinin şahlanmışlığını, hemen gidip oynayayım elimle diye düşünüyor, çoktandır böyle olduğum yoktu, at tekmeleyip göğsümü çökertmeden bir hafta önce olmuştum en son.

açık bahçe kapısından dalıyor, gecekondunun altındaki odunluğa doğru ilerliyor, bir çalı yığınının arkasındaki toprak merdivenleri iniyor hızla, derme çatma, teneke menteşeli kapıyı itip giriyor içeri, iki adım atıp diz çöküyor toprağa, eliyle oynamaya başlıyor. gittikçe kabarıyor yüreği, kanı gittikçe daha hızlı vuruyor uyluklarına.

kapı tık ediyor arkasında.

"salih amca..."

birden duruyor eli, kanı soğuyor birden, sönüyor, ölüyor bütün umutları sanki, bir an.

yeniden davranıyor son bir umutla, boşanmaya hazır, kanı son bir gayretle dolanıyor yeniden, uylukları ısınıyor.

"ne yapıyorsun salih amca?"

hırsla dönüyor.

sevim kız şaşkın, kalakalıyor olduğu yerde.

"gel, gel..." diyor kızın elinden tutarken salih.

"bırak beni" diyor kız.

salih kızı çekiyor kendisine doğru.

"anneciğim" diyor kız.

"korkma" diyor salih, "korkacak bir şey yok."

"o ne" diyor kız, "o ne?"

"hiç."

saçlarını okşuyor ilkin kızın, yeniden kanım uyanır içimde umuduyla. gergin kaskatı bekliyor sevim kız. yanaklarını okşuyor.

"öp salih amcanı" diyor sevim kıza.

sevim kız korkuyla sopsoğuk öpüyor yanağından.

omuzlarını okşuyor sevim kızın salih, umutsuz, kızgın. fırtınalar kabarıyor içinde, kaba etlerini okşuyor küçük kızın.

"anne..."

ağzını kapatıyor sıkıca elleriyle.

ağlamaya başlıyor kız.

"ağlama" diyor salih, "ağlama, sadece okşayıp seveceğim seni."

yutkunuyor kız.

boşuna okşuyor sevim'in orasını burasını, yeniden kaba etlerini okşuyor kızın, kız debeleniyor kucağında, patiska donunu çıkarmaya çalışıyor ayağından; kız, salih'in ağzını kapatan elini ısırıyor, acıyla çekiyor salih elini, kız haykırıyor yeniden:

"anneee..."

yarım kalıyor haykırışı, aceleyle kapatıyor salih ağzını. bir yandan da patiska donunu çekiyor ayaklarından. tek bir el hırsla, delice dolaşıyor küçük kızın orasında burasında.

ne varsa boşanıyor birden yüreğinin derinliklerinden, çılgınlık bir bıçağın keskin yüzü gibi kesiyor erkekliğinin yolunu, kızın orasını burasını delicesine bir hırsla mıncıkladıkça soğuyor kanı. orta parmağını görüyor birden, erkekliğiyle karıştırıyor onu, kıza daldırıyor orta parmağını, iki eliyle birden yükleniyor kızın üstüne, kanı görüyor, sıcaklığını duyuyor akan kanın, kanın üstüne düşüyor kızın son haykırışı.

"anneee.."

iki eliyle sarılıyor kızın boğazına, toprağa vuruyor kafasını, bir kere, beş kere, on kere, yüz kere. ne yaptığının farkında değil.

bir şey kabarıyor içinde, sırtını dönüyor küçük kızın ölüsüne, kusuyor, içinde ne varsa hepsini kusuyor toprağa.

sesler yankılanıyor kulaklarında birden.

"seviimmm... seviiimmmm..."

titremeye başlıyor, yavaş yavaş varıyor yaptığı işin bilincine. başını toprağa vuruyor hırslı.

ölmeyi düşünüyor yalnızca.