6.10.2012

mağara

jose saramago

gözünü karartıp incir ağacına tırmanarak tepedeki inciri koparmak, ağacın altına yatıp incirin ağzına düşmesini beklemekten iyidir.

dünyada hiçbir üzüntü yoktur ki, bir yaşlı adamın ağlaması kadar yürekleri dağlasın.

en güçlü ruhların bile dayanılmaz bir zayıflık anı vardır; vücut ruhun yıllarca zorla öğrettiği metanet ve sükunet dayatmalarına karşı koyar ve içinden ne geçiyorsa onu yapar.

hayatta bazı anlar vardır ki, cennetin kapılarının açılması için bir kapının kapanması gerekir.

bazıları hayatlarını okuyarak geçirirler ama ak kağıda yazılmış kara sözcükleri okumaktan öteye gitmezler; bu sözcüklerin şiddetli bir ırmağın ortasına atılmış taşlar olduğunu ve bizi bir kıyıdan ötekine geçirmeye yaradığını anlayamazlar; oysaki önemli olan öteki kıyıdır. belki o ırmakların iki değil pek çok kıyısı vardır; belki her okuyucu kendi kıyısıdır aslında ve ulaşılmaya değer tek kıyı o kıyıdır.

hepimize zaman zaman olur: bir sonuca ulaşmayı gereksiz buluruz; çünkü bizi dosdoğru sonuca götürecek yolun ortasında durmayı tercih etmişizdir.

gece boyu kaplanlar görmüş bir insanı bir köpekle avutamazsınız.

iyi ve vasat o denli yakın kavramlardır ki sürekli birbirine karışır ve ortalığı karıştırırlar.

yaşadığımız güne getirdiğimiz şey, bir önceki gündür, hayat dediğin de önceki günleri sırtında taşımaktan ibarettir; nasıl ki taş toplayan bir adam an gelir topladıklarını taşıyamaz olur, biz de bir gün gelir sırtımızdaki günlerin ağırlığı altında eziliriz ve konu kapanır, yani insanın son günü, başka bir günün önceki günü olmayan bir gündür.

hayat denen seyrüsefer sırasında kimilerinin saçlarını okşayan yel, bazıları için feci bir kasırga olur; her şey geminin büyüklüğüne ve yelkenlerinin sağlamlığına bağlıdır.

yaratmak yok etmekten her zaman daha kamçılayıcı bir şeydir.

ister suyla kili, ister suyla alçıyı, ister suyla çimentoyu karıştıralım, daha ince, daha çağdaş ve daha seçkin bir sözcük bulmak için istediğimiz kadar beynimizi yoralım, dönüp dolaşıp geleceğimiz yer yine o sözcük, her şeyi çok kolay özetleyip aktaran çamur sözcüğüdür.

gerçekleşmesi engellenemez şeyleri tartışmak asla zaman kaybından öte bir şey olmamıştır; bu zorunlu şeylere karşı sürülen her sav, onların gözünde, ancak belli bir sözdizimine sokulduğunda kendilerinin bile emin olamadığı anlamlar ifade etmeye çalışan dağınık sözcük öbekleridir.

bir şeyin olacağını bildiğiniz zaman onu zaten olmuş gibi algılarsınız; beklentiler şaşkınlık etkenini yok etmekle kalmaz, duyguları da köreltir ve gereksizleştirir; insanın arzuladığı veya korktuğu bir şey, arzulama veya korkma süreci sırasında zaten yaşanıp bitmiştir.

bir saatliğine bile arife olmak, geçip gitmiş, gerilerde kalmış her dünün ve şu an yaşanmakta olan her bugünün ulaşılmaz arzusudur. hiçbir güne bir sonraki günün arifeliği beklediği uzunlukta nasip olmamıştır.

sırlar özünde kilit şifreleri gibidir, tam içeriğini bilemesek de altı basamaktan oluştuğunu, bazı sayıların tekrar edilebileceğini, olasılıklarınsa ne kadar fazla olursa olsun sonsuza ermediğini biliriz. hayattaki her şey gibi bu da bir sabır ve zaman meselesidir; sağdan bir sözcük, soldan bir sözcük, yukarıdan imalı bir laf, aşağıdan anlamlı bir bakış, ortadan ani bir suskunluk gelir ve duvarda incecik çatlaklar açmaya başlar; iz sürme sanatının inceliği her parçayı bir araya getirmek, pürüzlü kenarları gidermektir; bir an gelir ki hepimiz kendimize tüm sırların gizli umutlarının, hedeflerinin, niyetlerinin, ne kadar uzak ve ne kadar imkansız olursa olsun, bir gün sır olmaktan çıkmak olup olmadığını sorarız.