20.10.2012

edebiyat yazıları

selahattin hilav

salt olanla göreceyi karıştırmak, yarı-aydını ele veren düşünce özelliklerinden biridir.

insan bir yandan sınırsız isteklerinin, kayıt tanımaz düşlerinin ardından gitmek istiyor; öte yandan günlük hayatın çıkar gözetir düzenine, hesaplarına, dar mantığına boyun eğerek kendi yarattığı ama kendisine yabancılaşmış bir zorunluluğun tutsağı oluyor. insanın bu yırtılış ve parçalanışı çağdaş felsefenin temel konularından biridir.

doğmakta olan ama açıkça fark edilmeyen gerçekliğin dile getirilmesi büyük şiirin amacıdır. ama bu gizli gerçeğe götüren yol içtenlikle, bilinçle, cesaretle bütün bir hayat kurban edilmeden bitirilemeyen bir yoldur. bu açıdan ele alınınca, büyük şiirin, soyut bir şekilde "toplumcu" ya da "ferdiyetçi" diye ayrılamayacağı ortaya çıkar.

tarihle hesaplaşamazsanız; yalınkat iddialarla ve yalanla tarihi örtmeye ve kendinizi olduğunuzdan başka biçimde göstermeye kalkarsanız -ister bunun bilincinde olun ister olmayın- sonunda yine tarih gerçek yüzünüzü ortaya serer. bağımsız bir burjuvaziyi oluşturamamış bir ülkede, dışa bağımlı sermaye çevrelerinden ve bürokratlardan başkasına yararı dokunmayacak bir "içeriksiz milliyetçilik" yaparsanız, nesnel gerçekler, eninde sonunda sizi yalanlar. sınıf kökeninden ve kültüründen yoksun milliyetçiliğiniz kendi onurunu bile koruyamaz; içerde gaddarlığa ve yağmaya, dışarda onun bunun kuyruğuna takılmaya, yardım dilenmeye varır. giderek elinizi kana bulamak zorunda kalırsınız.