12.08.2012

kendini yaratan insan

gordon childe

insanı insan yapan, insandır.

belirli çevre koşullarına aşırı uyum sağlamak uzun vadede hiç de akıllıca bir iş değildir. yaşama ve üreme olanaklarına çok acı hatta bazen acımasız sınırlamalar getirir. ileriye dönük bir bakışla en iyi yol, değişen koşullara ayak uydurabilme yeteneğidir. böylesine bir uyum ancak bir sinir sisteminin ve en sonunda da beynin gelişimi ile gerçekleşebilir.

büyü, aynı zamanda, güce çıkan kestirme yoldur. insan düşünceden nefret ettiği için, hemen elinin altındaki açıklamaları kabullenir ve buna dört elle sarılır.

alt düzeydeki organizmaların çoğu, ancak müthiş bir çoğalma yöntemiyle hayatta kalmayı başarmıştır. her bir ya da çift yaratık milyonlarca yavru salar. ama türler yaşamaktan yana öylesine uyumsuzdur ki, bu yavrular ordusunun her birinden bir ya da ikisi yaşayabilir. morina balığı ve benzeri başka balıklar uzun bir süre böylesine bol yavrulayarak türlerinin yaşamını sürdürmüşlerdir. bu açıdan başarılıdırlar. ama bu başarı uğruna, bir çift morina 6 milyon yumurta, kuzey denizlerinde yaşayan benzeri bir morina ise 28 milyon yumurta salar. bu yumurtalar uygun oranda canlı yavru çıkarabilseydi, denizler morina balıklarından oluşmuş birer kara olurdu. oysa bu yumurtalardan 2-3 balık çıkar. her bir yumurtanın can bulma olasılığı 14 milyonda birdir. tavşanlar biraz daha tutumludur. bir dişi tavşan yılda 70 yavru çıkarabilir. dünyadaki tüm tavşan nüfusu pek değişmediğine göre, her bir yavrunun yaşama olasılığı 70'te 1'dir. insan çiftleri ise yılda 1'den fazla yavrulamaz; 10 kişiyi aşkın ailelere ise pek rastlanmaz. oysa insan türü giderek çoğalmaktadır. demek ki insan yavrusunun yaşama olasılığı, tavşan yavrusuna oranla çok daha yüksektir.

düş, boşlukta işlemez. yaratılan nesne, bilinen bir şeye benzemelidir.

yazının gerçek önemi, insan bilgisinin aktarılmasında yepyeni bir devrim yaratmasıdır. yazı aracılığıyla insan, deneylerini ölümsüzleştirebilir, çok uzaktaki kişilere, henüz doğmamış yeni kuşaklara aktarabilir; yazı, bilimi yer ve zaman sınırının üstüne yücelten araçtır.

ilk yazıların bu yüce görevdeki payı abartılmamalıdır. yazı, yayın aracı olarak değil, yönetimin pratik gerekleri için bulunmuştur. ilk sümer ve mısır yazıları, düşünleri anlatamayacak kadar kaba saba işaretlerdi. tam 2000 yıl süren basitleştirme sürecinden sonra bile, çivi yazısında 600 ile 1000 arasında harf vardı. okuryazar olmak için en önce bu sayısız işaretleri ezberlemek ve bileşimleri için hayli çetrefil kuralları bellemek gerekirdi. mısır hiyeroglif ve hiyeratif yazılarına gelince, bunlarda alfabe niteliği de bulunmakla beraber, öylesine çok ideogram ve saptama simgeleri içerirdi ki, harflerin sayısı 500'ü bulurdu.