11.06.2012

varoluş biçimleri

jostein gaarder

kierkegaard'a göre varoluşun üç biçimi olabilir: estetik aşama, etik aşama ve dini aşama. "aşama" sözcüğünü kullanmakla, ilk iki aşamada bulunan bir insanın ani bir sıçramayla daha yüksek bir aşamaya geçmesinin mümkün olduğunu da belirtmek istiyor. ama kierkegaard'a göre birçok insan, ömrünü sadece bir aşamada kalarak tamamlar.

estetik aşamada bulunan biri hep günü gününe yaşar ve haz peşinde koşar. bir şeyin iyi olması güzel, hoş ya da keyif verici olması demektir. böyle bir insanın tümüyle duyular dünyasında yaşadığını söyleyebiliriz. estetik eğilimli insan hazlarının ve ruh hallerinin elinde bir oyuncak gibidir. sıkıcı gelen her şey kötüdür onun için. tipik bir romantiğin yer aldığı aşamadır bu; çünkü sadece duyusal hazları kapsamaz. gerçeklikle -ya da örneğin sanatla veya felsefeyle- oyun benzeri ciddi olmayan bir ilişki içinde bulunan biri de estetik aşamada yaşamaktadır. hatta hüzün ve acı karşısında bile estetik bir tutum içinde olabilir insan ya da bunları "izlemekle" yetinebilir. o zaman da gösterişçilik egemen olur hayata. ibsen, peer gynt'te bunun tipik bir örneğini çizmiştir.

estetik aşamada yaşayan biri kolayca kaygı ve boşluk duygularına kapılıverir. ama bu duyguları yaşıyorsa, o zaman umut da var demektir. kierkegaard için kaygı neredeyse olumlu bir şeydir. kişinin bir "varoluşsal durumda" bulunduğunu gösterir. bu kişi daha yüksek bir aşamaya sıçrama yapıp yapmayacağına kendi karar verebilecektir. bu ya gerçekleşir ya da gerçekleşmez. insan gerçekten sıçramadıysa, "neredeyse sıçramış" olmak bir işe yaramaz. ya olur ya da olmaz. senin yerine başka biri de yapamaz bu sıçramayı. kendin karar vermeli, kendin sıçramalısın.

kierkegaard'ın böyle bir karardan söz edişi biraz da gerçek sezginin insanın içinden geldiğini söyleyen sokrates'i hatırlatıyor. estetik aşamadan etik ya da dini bir yaşam tarzına geçişi sağlayan karar da insanın içinden gelmeli. ibsen de peer gnyt'te aynen bunu anlatır. böyle iç daralması ve ümitsizlikten kaynaklanan varoluşsal seçme eyleminin ustaca bir anlatımını da rus yazar dostoyevski'nin raskolnikov'u anlattığı bir romanında buluyoruz: "suç ve ceza".

kierkegaard'a göre işi ciddiye alan biri başka bir yaşam tarzına geçecek ve belki etik aşamada yaşamaya başlayacaktır. bu aşamada ciddi bir tutum söz konusudur. ahlaki ölçütlere dayanılarak karar verilir. "görev ahlakı" kuramıyla ahlak yasasına göre yaşamaya çalışmamızı isteyen kant gibi kierkegaard da öncelikle insanın karakter yapısı üzerinde durur. asıl önemli olan, insanın neyi doğru neyi yanlış saydığı değil, doğru ya da yanlış bir şey karşısında tavır alma kararlılığıdır. oysa estetik aşamada bulunan biri sadece neyin eğlenceli, neyin can sıkıcı olduğuyla ilgilidir.

görev tutkunu bir insan da sonunda bu görev bilincinden ve düzenli yaşamdan bıkabilir. böyle bir aşırılık ve yorgun düşme duygusunu yaşamış olanlar hayli fazladır. bunlardan bazıları estetik aşamaya geri de dönebilir üstelik. ama diğerleri yeni bir sıçramayla daha yüksek bir aşamaya geçer; yani dini aşamaya. asıl büyük sıçramayı gerçekleştirerek, inanç sularının "70.000 kulaç derinine" dalarlar. inancı estetik hazlara ve aklın buyruklarına tercih ederler. kierkegaard'ın ifadesiyle, "yaşayan tanrı'nın ellerine düşmek korkunçtur." belki; ama insan artık kendi yaşamıyla barışabilecektir.

kierkegaard için dini aşama hristiyanlık anlamına geliyordu. buna rağmen, felsefesinden etkilenenler arasında hristiyan olmayan birçok düşünür de vardı. 20. yüzyılda kierkegaard'dan esinlenmiş olan "varoluşçuluk felsefesi" ortaya çıktı.