8.08.2016

ebedi aşk

arturo perez-reverte

güzel aşk hikayesinin, 6 ay sonra yabancı bir memlekette, bir kış akşamı, sularından sis yükselen bir nehrin kıyısında, gözyaşlarıyla, en mutlak yalnızlık içinde sona erdiğini söylemekle yetineceğim. o gri sular kızı büyülerdi, biliyor musunuz? öylesine büyülüyorlardı ki şairlerin unutmanın tatlı huzuru dedikleri şeyi onlarda aramayı düşünmüştü. her şey o zaman oldu. genç kız kendi sis duvarını aşmaya hazırlanırken, yaşantısına bir başka adam girdi. öyle bir adam ki, karşılığında hiçbir şey istemeden, gri nehrin kıyıları arasında kaybolmuş olan kıza baktı, onun yaralarını sardı, gülümsemeyi geri verdi ona. kızın hiç tanımadığı baba, hiç sahip olmadığı ağabey, artık asla sahip olamayacağı koca oldu ve işi asaletinin sınırlarına kadar vardırıp asla kızdan belki de kendisine ait olması gereken hiçbir hak talep etmeye kalkışmadı. iki yıl boyunca, o adam nehrin akıntısını seyrederek titreyen o kızdan çok farklı bir kadın yaratmaya adadı kendini. ve karşılığında yine hiçbir şey istemedi. aslında davranışında bencillik yok değildi. belki de kendi eserinden memnuniyet duymasıydı söz konusu olan; kullanılmayan ama orada, bir yerlerde çarpan bir tür sahiplenme duygusunun gururu. "yarattığım en güzel şeysin" demişti bir keresinde. belki doğruydu; çünkü bu işte eksik olan hiçbir şey yoktu: ne çaba, ne para, ne sabır. bir gün, işleri yüzünden, o adam ülkesine dönmek zorunda kaldı. genç kızı omuzlarından tuttu, onu bir aynanın karşısına götürdü ve bir süre kendisini seyrettirdi. "güzel ve özgürsün" dedi ona. "kendine iyi bak. işte benim ödülüm bu." adam evliydi, bir ailesi ve sorumlulukları vardı. ama ne olursa olsun, eseri için her şeyi yapmaya hazırdı. gitmeden önce, hediye olarak uygun bir yaşam sürebileceği bir ev verdi kıza. ve bu koruyucu çok uzaklardan, büyük bir özenle bütün eksiklerini gidermeye çalıştı. yedi yıl böyle geçti.