11.01.2012

midnight in paris

woody allen

nostalji inkar demektir. şimdiki acı veren zamanın inkarı. ve bu hurafeye de "altın çağ safsatası" deniyor. yanlış bir biçimde geçmiş bir dönemin günümüzden daha iyi olduğuna inanmak. bu romantik hayal yanılsaması, bu insanların şimdiki zamanla yüzleşirken zorluk çekmelerinden kaynaklanıyor.

hikaye gerçekse hiçbir yazı kötü değildir. eğer yazı temiz ve dürüst ise ve baskı altında ve cesaretle yazılmışsa.

yazarlar rekabetçidir. eğer bir yazarsan, en iyi yazar olduğunu iddia etmelisin.

ölümden korkarsan asla iyi bir yazar olamazsın.

hiç gerçekten harika bir kadına aşık oldun mu? ve onunla sevişirken gerçek ve harika bir tutku hissediyor musun; en azından o an için ölüm korkunu yenebiliyor musun? bence gerçek aşk ölüm ile bir ateşkes yaratır. tüm korkaklık sevgisizlikten de ondan. gerçek ve cesur bir adam ölümün gözlerinin içine bakar. çünkü aşkı, yeterli tutkuyla ölümü aklından söküp atar. ta ki her adamın başına geleceği gibi, geri dönene kadar. ve her adam tekrar sevmek zorundadır.

geçmiş her zaman bana çok karizmatik gelmiştir.

işte savaş erkeklere bunu yapar ve çamur içinde ölmenin onurlu hiçbir tarafı yoktur; zerafet içinde ölmedikten sonra. sadece onurlu değil aynı zamanda cesur da olarak da.

cesaret bir erkek için ne demekse kadın da odur.

iyi bir kitap, bir resim, bir heykel, bir senfoni yaratan bir sanatçı nasıl olur da harika bir şehirle rekabet edebilir? edemez. etrafına bir bak! her sokak, her cadde, hepsinin özel bir sanatsal biçimi var. ve bilirsin ki bu soğuk, vahşi ve anlamsız evrende paris diye bir yer var. şu ışıklara bak. jüpiter veya neptün'de bir halt olduğu yok. ama uzaydan bile buradaki ışıkları, kafeleri, insanların içki içip şarkı söylediklerini görebilirsin. hepimiz biliyoruz ki paris evrenin göz bebeği.

paris dururken yaşamak için dünyanın başka bir yerini seçen herkes. benim için tam bir gizemdir.

seks ve alkol. "tutkuyu ateşler ama performansı azaltır" demiş şair.

eğer burada kalırsan bu senin şimdiki zamanın olur ve kısa süre sonra başka bir zamanın hayalini kurmaya başlarsın. o zamanı "altın çağ" sanırsın. yani, sonuçta şimdiki zaman seni tatmin etmez; çünkü zaten hayatın kendisi memnun etmez.

hepimiz ölümden korkuyor ve evrendeki yerimizi sorguluyoruz. sanatçının görevi umutsuzluğa düşmek değil, bilakis varlığın boşluğunun panzehirini bulmaktır.