13.11.2011

erdal inönü ile söyleşi

can dündar

paralardan atatürk resminin kaldırılması

erdal inönü: oradaki amaç başka. orada estetik değil, devlet anlayışı söz konusu. babamın anlayışı şuydu: devletin parasında cumhurbaşkanının resmi olur. atatürk'e saygı başka mesele; ama vatandaşlar devletin başında kim olduğunu bilmeli. bunun görüneceği yer neresiyse orada görünmeli.

bu, devlet yönetimi anlayışıydı. babam çok meşrutiyetçiydi. bütün hareketlerinde buna dikkat ederdi. cunta kurmak, birtakım tertipler yapmak gibi işlere hiç girmezdi. yönetimini de hep meşru usullere dayandırırdı. paralara, pullara zamanın cumhurbaşkanının resminin basılması o yüzden oldu. bunun yanlış anlaşılacağını düşünmedi o zaman. tabi demokrasiye geçince her şey istismar edilebiliyor; onu düşünmedi, normal bir davranış diye gördü.

atatürk'e saygısını her zaman ifade ederdi; ama bu devlet yönetimi anlayışı da gene çok saygı duyduğu, dikkat ettiği bir konuydu.

muhalifler

can dündar: o dönem babanız, atatürk'ün eski muhaliflerini (kazım karabekir, refet belen, rauf orbay) yeniden kazanma, onlarla tekrar dostluk kurma çabası içindeydi. babanızın onları yeniden kazanmaktaki amacı neydi?

erdal inönü: amacı açık: "atatürk öldü. bir büyük savaş karşısındayız. acaba devrimleri yaşayabilecek mi?"

şimdi eskiye dönülecek, şeriat gelecek korkuları var. batı'da da böyle bir beklenti var. eskiye dönmek isteyen, birikmiş, bastırılmış bir muhalefet var. onlar çeşitli entrikalar yapabilirler. onlara karşı durmak için birlik gerekir. bunlar tanınmış insanlar. onları kazanması, bu gerici muhalefete karşı onlarla birlikte karşı durabilmesi önemliydi. ben de olsam öyle yapardım.

atatürk'ün büyük gücü ortadan kalkınca iş başına geçen insan güçlenmek ister. maksadı oydu sanıyorum ve onda başarı sağladı. hepsi beraber çalıştılar, atatürk ilkelerine karşı bir şey söylemediler ve devrimlerin yaşamasına yardımcı oldular. 

inönü-atatürk kavgası 

erdal inönü: bu konu sık sık açılır: "niye kavga ettiler?" diye sorarlar. ben de derim ki: "asıl nasıl bu kadar uzun zaman beraber çalıştıklarını sormak daha iyi bir soru olur. çünkü bunun örneği çok az dünyada. böyle devrim yapan, yeni devlet kuran bir başbuğ, bir başkan, yanındaki insanları sürekli değiştirir. böyle bir liderin, yıllarca değişmeyen birisi ile çalışması çok az görülen bir şey; ama türkiye'de bu olmuş.

atsızcılar 

erdal inönü: hasan ali yücel'in milli eğitim bakanlığı zamanında ankara'da bir dava oldu. nihal atsız, o akımın başındaki insandı. turancılıkla ilgili yazılar yazardı. hasan ali bey, onun aleyhinde bir dava açtı galiba. dil fakültesi'nde nümayişler oldu. öğrenciler rektörü istifaya zorladılar. onun üzerine nihal atsız ve çevresi, fakültedeki pertev naili boratav, niyazi berkes, behice boran gibi bazı hocaları "komünistlik propagandası yapmakla" suçladılar. fakülte kurulu "onlar derslerini veriyorlar. doğru dürüst bilim yapıyorlar. suçlu değiller" diye karar verdi. fakat haklarında yazılanlar o kadar aleyhlerinde bir intiba yarattı ki meclis onların kadrosunu kaldırdı. onlar da bunun üzerine avrupa'ya gittiler. tabi onların gidip fransa'da yaşamak zorunda kalması büyük kayıp oldu.

1946 seçimleri

can dündar: 1946 seçiminin hileli olduğu çok yazılıp söylendi. sizin gözleminiz var mı?

erdal inönü: evet, muhalifler bazı usulsüzlükler olduğunu söylediler çok. babam o eleştirilere de üzülüyordu gördüğüm kadar. aslında görünen bir usulsüzlük yoktu; ama daha seçim biter bitmez celal bayar bir demeç verdi ve "istanbul'dan başlayarak çok önemli usulsüzlükler, hileler yapıldığını" söyledi. ondan sonra bu suçlamalar hep devam etti. oysa söylenen usulsüzlüklerin hepsi gerçek bile olsa, seçimi kazanmalarına yetmiyordu; çünkü zaten o kadar çok adayları yoktu. belki birkaç tane daha fazla milletvekili çıkarabilirlerdi; ama iktidar olmalarına olanak yoktu. yani seçimin sonunu etkileyen bir usulsüzlük değildi bu. ama tabi seçimde dürüst olmak gerekir. bir tane olsa bile usulsüzlük olmamalı. o bakımdan eleştirilerin bir kısmı herhalde doğruydu.

örgütlerin fazla bir şey yapmasına pek imkan yoktu. çünkü karşı partilerin örgütleri birbirini kontrol eder. kimseyi suçlamak istemem; ama bazı bürokratların rahatsız olabilecekleri ihtimali akla yatkın geliyor. çünkü ilk defa bir seçimle, yıllardır iktidarda olan parti yerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaydı. bu olmasın diye işgüzarlık yapmış olabilir bazı illerdeki yöneticiler. yeni bir rejime geçerken buna alışmak kolay değildi. daha önce "devleti, partiyi kollama" alışkanlığı kazanmış insanlar, birdenbire kolladıkları partinin zor durumda kaldığını görüyorlar ve bir şey yapmak istiyorlar. ben bunu normal karşılıyorum. mesele, bunun doğru olmadığını söylemeye devam etmekti. ondan sonraki seçimlerde de zaten olmadı.

dp karşısında alınan yenilgi

can dündar: siz bu seçim yenilgisini neye bağlıyorsunuz?

erdal inönü: değişiklik isteği. babamın bana yazdığı cevap mektubunda da vardı: "birçok neden söyleniyor, 'şu yüzden, bu yüzden kaybettik diye'; ama bence bu toplumun normal değişim isteğidir. o yüzden kaybettik. bundan sonra görevimize devam edeceğiz" diyordu. bence de mesele oydu. değişim isteği normal bir istektir. yoksa 2. dünya savaşı'na girmemek, aslında inanılmaz bir başarıydı. onu yapmış bir devlet başkanının tekrar seçilmesi beklenirdi; ama olmadı. toplumlar geçmişi düşünmüyorlar. churchill de savaşı kazandı, seçimi kaybetti biliyorsunuz; bundan büyük örnek olamaz.

27 mayıs 1960

erdal inönü: babam memnun değildi durumdan. üzülmüştü demokrasiye olanlara. bir kesinti. o kadar uğraşarak, muhalefetin bütün sıkıntılarını göğüsleyerek seçime hazırlanırken böyle bir şey olması aslında onun için bir şoktu.

erol ağagil anlattı bana: 27 mayıs'ta teğmenmiş. ihtilal olunca harp okulu'nun alay kumandanıyla beraber mebusevleri'ne, babamın oturduğu eve gelmişler. babamın yanına çıkmışlar. alay kumandanı babama selam vermiş, kim olduğunu söylemiş. onun üzerine babam ona fırsat bırakmadan "çok kötü bir iş yaptınız" demiş. albay izah etmeye çalışınca da "çık dışarı" demiş. ağagil, "biz konuşamadan çıktık" diye anlattı. dedi ki: "o zaman herkes çok mutluydu, herkes bizi kutluyordu. bir tek ismet paşa 'çok kötü bir iş yaptınız' dedi bize."

bunu ben de sonradan fark ettim.

demokrasi yolunda çok zorluklardan geçiliyor; o yolu bırakmamak lazım. bıraktığın zaman baştan başlıyorsun çünkü. o bakımdan, olmasaydı daha iyi olurdu. baskılar, sıkıntılar oluyor ama o çerçeveyi bozmamak lazım. eninde sonunda o baskılar geçiyor ve halkın iradesiyle daha iyi noktalara geliniyor; ama kesinti yaptığınız zaman baştan başlıyorsunuz. zaman kaybından başka bir şey değil.

can dündar: ismet paşa, eleştirilerin gerçek hedefinin atatürk olduğunu; ama onu eleştirmeye cesaret edemeyenlerin kendisine saldırdıklarını söylerdi.

erdal inönü: evet. atatürk'e dil uzatmaya çekiniyorlardı ama atatürk döneminde yapılan, beğenmedikleri her şeyi babama yüklüyorlardı. babam da bunu zevkle karşılıyordu. "atatürk'ün şöhreti zarar görmesin" diye bütün sorumluluğu üzerine almaya, cumhuriyet dönemi icraatını savunmaya devam etti ve sonunda da başarı sağladı. atatürk'ün şöhreti artarak devam etti. bu, bence önemli bir başarıydı.

1989 belediye seçimleri ve iski skandalı

can dündar: 1989 belediye seçimlerinde ankara, istanbul, izmir'i almıştınız.

erdal inönü: evet, bizim için en büyük zafer oydu. büyük kentlerin çoğunda kazandık. özellikle istanbul'da nurettin sözen'in kazanması büyük sürpriz olmuştu. kimse beklemiyordu. aday olmak, sözen açısından cesaretti; ama iyi kampanya yaptı ve kazandı. tabi çok mutlu olduk. özal çok üzüldü. galiba keçeciler, "üzerimizden silindir geçti." gibi bir şey söylemişti.

sonra özal, "aldıkları belediyeler sonunda başlarına bela olacak." gibi bir şey söyledi. ama tersine, shp'li belediye başkanları çok başarılı hizmetler yaptılar.

can dündar: ama iski skandalı özal'ı haklı çıkardı.

erdal inönü: o mesele, aleyhimize kaynayan bir kazan oldu. benim orada bir kusurum yoktu; ama sonunda gene üzerimize kaldı. oysa daha duyar duymaz onu mahkemeye vermiştik. hepsi mahkum oldu. yani gerekeni yaptık; ama mesele kapanmadı. nedense iş aleyhimize döndü. sosyal demokrat partilerin böyle bir kaderi var. batı'daki sosyal demokrat liderlerden bir ikisi de söylemişti bunu: böyle olaylar orada da oluyordu ve "her nasılsa" diyorlardı, "sağdaki partiler böyle bir suistimal yaparlarsa unutulup gidiyor; ama bizden birisi yaparsa en başta kamuoyu affetmiyor." hep bize onu söylüyorlar. herhalde sosyal demokrat partiler erdemli olma iddiasındalar. ama ötekilerin öyle bir iddiası yok. onlar herkesi kazandırmak iddiasıyla yola çıkıyorlar. o, daha güvenlikli bir yaklaşım.