19.09.2011

hafız celal

turan dursun


hafız celal, köyden biraz uzakta otlayan ineği tutmuş, uygun bir yere götürmüş. bir yar'ın altına. kimsenin kolayca göremeyeceği bir yer. oh ne güzel. bir de söğüt ağacı. bir ip aramış ineği bağlamak için. bulamayınca şalvarının uçkurunu çıkarıp onunla bağlamış söğüde. ineği yar'a yanaştırmış. güzel. yanaşmaya çalışmış. ama olmuyor, inek yüksek geliyor. taş maş getirip ayağının altına koymuş. bu kez olmuş gibi olmuş; ama yine de tam değil. işte yar'ın eteğinde uygun bir yükseklik. hem de merdiven gibi. kim yapmışsa allah razı olsun! çok uygunmuş. biraz da kendisi yontarak, kazıyarak kendine göre uygunlaştırmış. şimdi iyice tamam. ve başlamış ineğe gönlünce yanaşmaya. hem de ne yanaşma. inek de tam "inek". mübarek hayvan, boynunu uzatmış ileriye. arkasını da hafız'a vermiş. "teslimiyet" buna derler. işin kıvamını bozmamak için kıpırdamamış bile. ve keyfine sınır olmayan hafız celal başlamış "şey" etmeye. bir gidip gelmiş.

her şey yolunda giderken, aman o da ne: tepesinde biri. nereden çıktın sen be allah'ın belası! yar'ın üstünde. kendi deyimiyle "kıllı kürt". ne fena, ne korkunç şey! ne yapsın şimdi? toparlanmaya çalışmış. uçkurunu inekten alıp şalvarına geçirmeye davranmış. ne var ki daha toparlanamadan "kıllı kürd"ü karşısında bulmuş: kulleteynin ayrılmaz taharetçilerinden husso. dikilmiş duruyor. son derece soğukkanlı. o denli de ürkünç. azrail aleyhisselam'ın ikiz kardeşi. elinden kurtulup kaçmak olanaksız. hiç mi hiç konuşmadan heykel gibi durmuş bir süre. sonra giydiği şalvarını bağlamaya çalışan hafız'a onu çıkarmasını söylemiş. ne yani, ne yapmak istiyor bu azman?

ne yapmak istediğini hiç konuşmadan anlatmış: "sen benim ineğimi becerdin, ben de seni becereceğim!" anlamında. çok soğuk ve keskin biçimde. aman zaman yok. adalet mi bu, ineğe karşı insan? öyle ama ne yapılabilir?

celal düşünmüş; belanın böylesinin işaretine boyun eğmekten başka yol bulamayıp sıyırmış bacağındakini. "inek" gibi o da teslim olmuş. hem de tanrının işine bakın ki "allahın kıllı kürdü"ne. bir de bakmış ki gerçekten de kıllı kıllı bacaklar. yalnızca bacaklar mı, orası da ve altı üstü de. "aman allahım!"

husso girişmiş. yine hiç konuşmadan. ve bir güzel becermiş. asıl inekse başını çevirip bakıyormuş olan bitene. melül melül. artık olan olmuş. hiç değilse başkaları görüp duymasa. hafız şalvarını ivedi ivedi giymiş, uçkurunu takıp bağlamış. yürüyüp gitmeye hazırlanırken, ah işte birileri daha. ulan bu it sürü nereden de çıkar böyle? bir anlık şaşkınlıktan sonra tüymüş. ardına bakmadan. gelin görün ki iş duyulmuş. celal belki de kaçarmış şimdi. yani artık kartallı'da kalamayabilirmiş. olayı örtbas etsinler diye gidip "hüküm" sahibi kimselere yalvarıyormuş. molla nasır'a, şeyh şaban'a, molla zeki'ye.