12.12.2010

bir buluşma

milan kundera

gariptir, en çok gülen roman kişileri, mizah duygusu en gelişmiş olanlar değil, aksine en gelişmemiş olanlardır.

"hiç kuşku yok, biz de etiz, fiilen kasaplık hayvanız. kasaba her gittiğimde, hayvanın yerinde kendimin olmayışını şaşırtıcı bulurum." (francis bacon)

louis-ferdinand celine: insanların can çekişmesinde kötü olan tantanadır. insan ne olursa olsun hep sahnede. en basit insan bile.

tekrarın skandalı daima unutuşun skandalı tarafından merhametle silinir (unutuş; anıların -büyük bir romanın ya da kıyımın anısı kadar, sevilen bir kadının anısının da- gömüldüğü o dipsiz çukur).

büyük romanların kahramanlarının çocuğu yok. nüfusun ancak yüzde birinin çocuğu yoktur; ama büyük roman kahramanlarının en azından yüzde ellisi, roman bittiğinde çocuksuzdur. bu kısırlık, romancıların bilinçli bir niyetinden kaynaklanmaz; roman sanatının -ya da bu sanatın bilinçdışının- ruhu, üremeyle bağdaşmaz.

bazı romancıların ortak bellekte "büyük adam" sıfatıyla yer almaları, tarihsel rastlantıların sonucundan başka şey değildir ve kitapları için de her zaman bir felakettir.

hepimiz edebiyat tarihinden söz ederiz, bilgimizden şüphe etmeden referans gösteririz; ama ortak bellekte edebiyat tarihi somut olarak nedir? binlerce okurun tamamen rastlantı sonucu oluşturduğu parça parça resimlerin birbirine eklenmesinden oluşan bir yamalı bohça. böylesine puslu ve yanıltıcı bir belleğin geçirgen ikliminde hepimiz kara listelerin, onların keyfi ve doğrulanamaz hükümlerinin insafına kalmışız; aptalca şıklıklarını taklit etmeye hep hazırız.

büyük ustaların biçimsel yenilikleri daima bir ölçülülük barındırır; gerçek mükemmellik böyledir; yenilik yalnızca küçük ustalarda kendini fark ettirmek ister.

carl gustav jung: duygusallık şiddetin üstyapısıdır.

vera linhartova: yazar her şeyden önce özgür bir insandır ve bağımsızlığını her tür kısıtlamaya karşı korumak, diğer meselelerin hepsinden önce gelir. şu anda ezici bir iktidarın dayatmaya çalıştığı anlamsız kısıtlamalardan değil -iyi niyetli oldukları için kurtulunması daha zor olan- memlekete karşı görev duygularından güç alan kısıtlamalardan söz ediyorum.

bilanço döneminde en ıstıraplı yara, kopmuş dostlukların yarasıdır ve bir dostluğu siyasete kurban etmek kadar aptalca bir şey yoktur.

stalin döneminin ünlü duruşmalarında beni en çok dehşete düşüren şey, komünist devlet adamlarının, dostlarının idamını soğukkanlılıkla onaylayarak kabul etmeleriydi. çünkü hepsi dosttu; bununla, birbirlerini yakından tanıdıklarını, birlikte zor anlar, sürgünler, baskılar, uzun siyasi mücadeleler yaşamış olduklarını kastediyorum. dostluklarını nasıl kurban edebildiler; hem de bu kadar ölümcül bir kesinlikle?

savcılar döneminde hayat ne demektir? yanıltıcı görünümüyle, ardında gizlenen suç'u örtmeyi amaçlayan uzun bir olaylar dizisi. kılık değiştirmiş suç'u yakalamak için, monografi yazarının hafiyelik yeteneğine ve bir ispiyoncu ağına sahip olması gerekir. yüksek alim mertebesini kaybetmemek için de, sayfa altlarında ihbarcıların adlarını sıralaması gerekir; çünkü bilimin gözünde bir dedikodu, bu şekilde doğruya dönüşür.

bütün büyük modern romancılar, romanın bütünlüğünü sağlamak için artık vazgeçilmez bir temel olarak görmedikleri romanın hikayesiyle, "story" ile biraz mesafeli bir ilişki kurmuşlardır.

insan bir başkasıyla yüz yüzeyken, asla kendi gibi olma özgürlüğüne sahip değildir; birinin gücü, diğerinin özgürlüğünü sınırlar. oysa bir hayvanın karşısında kimse odur. zalimliğinde özgürdür. insanla hayvan arasındaki ilişki, insan hayatının sonsuz fonunu oluşturur; onu hiçbir zaman terk etmeyecek bir aynadır (korkunç bir aynadır).