10.11.2010

bir deliler evinin yalan yanlış anlatılan kısa tarihi

ayfer tunç

karadeniz şehirlerinden birinde, denize sırtını dönmüş biçimde inşa edildiği için görenlerin içinde anlamsız bir küslük duygusu yaratan bir ruh sağlığı hastanesi'nin en üst katındaki konferans salonunda, konuk konuşmacı ülkü birinci 14 şubat sevgililer günü nedeniyle, "aşk: özveri mi? benliği korumak mı?" başlıklı bir konferans veriyordu.

nietzsche'den aparttığı bir cümleyi konu başlığı olarak seçen ülkü bey psikoloji doçentiydi. istanbul'da uyduruk bir özel üniversitede görevliydi. çoğunluğu mankafa olan öğrencilerine ders anlatırken kullandığı yüksek tansiyonlu üslubuyla konuşuyordu kürsüde. avuçlarını dayadığı kürsü adi formikayla kaplıydı; bir ayağı da kısa olduğu için, sallandıkça konsantrasyonu bozuluyordu adamın. gece hiç uyumadığı ve çok gergin bir sabah geçirdiği için sinirliydi. "şu siktiğimin kürsüsü yüzünden konuşmama fokuslanamıyorum!" diye küfrediyordu içinden.

"fokuslanmak" sözcüğünü yeni yeni kullanmaya başlamıştı. eskiden "odaklanmak" derdi. abd'de yürüttüğü psikoterapi çalışmalarını ingilizce yazdığı, beş para etmez bir kitapla taçlandırıp yurda dönen profesör altay çamur'un ikide bir "fokuslanmak" dediğini fark edince, hemen benimsedi bu sözcüğü; o da yerli yersiz "fokuslanmak" demeye başladı.

severdi böyle yeni sözcükler kapmayı, zengin bir dağarcığı vardı. ama herkes yalan yanlış kullanıyor diye dağarcığından sözcük ya da deyim sildiği de olurdu. bir akşamüstü, üç kuruş maaşıyla yurtdışı tatillerine nasıl gidebildiğine akıl sır erdiremediği fakülte sekreteri şenay hanım'ın, "çok keyif alıyorum şu bisküvilerden" dediğini duyunca, tiksindi bu "keyif almak" deyiminden; kimin ağzından duysa batmaya başladı.

ucuz kolejlerden yarım yamalak ingilizceyle mezun olmuş öğrencilerle içli dışlı olmayı çok seven şenay hanım'ın konuşması baştan başa yanlıştı aslında. ne kadar dil yanlışı varsa yapıyordu kadın. işin kötüsü, bunun havalı bir konuşma tarzı olduğunu sanıyordu. mesela, kendisiyle dalgasına flört eden kolejli piçlerin etkisiyle, ingilizce "feel" sözcüğünü türkçeye birebir uyarlamıştı. bayılıyordu onlar gibi "nasıl hissettin?" diye sormaya. ülkü bey bir gün kantinci kızla konuşmasına kulak misafiri oldu. kadının dekandan bahsederken, "bana kötü hissettirdi" dediğini duyunca, "şuna bir çaksam!" dedi içinden.

çakmadı elbette, o kadar değil; ama gene de büyük bir yanlış yaptı. özel üniversite kantininin şımarık öğrencilerine sonsuz bir çeşitlilik sunan kantinde, "ne yesem.. ne yesem.." diye düşünen kadına, gayet üstü kapalı bir biçimde, saçları jöleli erkek öğrencilerin fakülteyle ilgili bürokratik işlerini kolayca halletmek için kendisiyle flört eder gibi yaptıklarını, bunun bir çıkar ilişkisi olduğunu söyledi. cinsel içerikli ihsasları yanlış anlamakta şenay hanım'ın üstüne yoktu; yakışıklı doçentin kendisine asıldığını sandı.

bu gereksiz konuşmanın ülkü bey'in kariyeri değil ama, aşk hayatı açısından olumsuz sonuçları oldu. kimin kiminle yatmasının uygun olacağı konusunda sınırları sürekli genişleten bu özel üniversite camiasında, genellikle düzgün fizikli ve mümkünse seçkin kadınlarla ilişki kurduğu bilinen ülkü bey'in imajı zamansız bir yara aldı.

tam da bölüme yeni gelen ve yakışıklı son sınıf öğrencileri arasında, adı kısa sürede "verecen selcen"e çıkan genç araştırma görevlisi selcen akbaş'ı yemeğe çıkaracaktı. istanbul'un en moda restoranında yer ayırtmış, kıza facebook'ta şampanya, çiçek filan göndermiş, yatacaklarına garanti gözüyle baktığı için, temizlikçi kadından sadece bu tür özel gecelerde kullanmaya kıyabildiği, o çok pahalı çarşaflarını sermesini istemişti.

"hangisiyle yatsam kariyerime daha yararlı olur?" diye düşünen araştırma görevlisi güzel kız, seçkin bir doçent sandığı ülkü bey'in önüne gelenle yatan kart bir zampara olduğuna hükmetti; adamın günlerdir beklediği buluşmayı sudan bir sebeple iptal etti. tek gecelik partnerlerini seçerken pek de ince eleyip sık dokumadığı halde, şenay hanım'ın ülkü birinci konulu şen kahkahasına tanık olunca, kendini bu obez kadınla aynı seviyeye düşüren adamdan bir anda soğumuştu. fakültedeki iktidarı açısından daha kuvvetli olmakla birlikte, ülkü bey kadar çekici olmayan; hatta hiç çekici olmayan altay çamur'la yatmayı tercih etti.