17.10.2010

ekmek kavgası

orhan kemal

beton amelesi teber çelik, inşaattan geldiği sıra, karısı seyran eşikte oturmuş, yüzü avuçları içinde, kocasını bekliyordu.

ev tek gözden ibaretti, damı saz örtülüydü, kerpiç duvarları da kambur kambur.

teber çelik, karısının yanına gelince, "ne oturuyon kız?" diye sordu.

seyran omuz silkti.

"heeç."

kalktı, kocasına yol verdi. bastıkça gıcırdayan üç basamaklı merdiveni birbiri peşi sıra çıktılar. teber çelik odanın ortasında durdu, tembel gerinirken elini mintanının altına sokup kaşındı.

"karnım da bi aç ki.."

seyran, "benim de" dedi, "burgul ne getirmedin ki a hey."

adam omuz silkti.

"pere almadık daha."

kadın, "heye almadınız." dedi. "herkes aldı da.."

"almadık dedik. dini pohlu katip boldroyu yapmamış."

"hep yalan.."

teber çelik sövdü:

"almadık dedik kız! aldık aldık, almadık almadık."

seyran yumruklarını beline dayayıp sordu:

"herkes aldı da katip bi seni mi kodu?"

"kız çektirin dininden imanından ha! almadık dedik işte."

"emne'nin ali'si hep almışlar da?"

adam cevap vermedi. kirli cam geçirilmiş bir oyuktan ibaret pencereden vuran hafif ışık yüzünü aydınlatıyordu: kara kuru bir yüz.

"belle ki aldık.. n'olacak?"

kadının üstüne yürüdü.

kadın, "heç ağam" dedi, "yani aldıysan, burgul ne alak da aş maş edek diyeceğdim."

adam öfkesini zapta çalışırmış gibi, başını sallayarak merdivene yürürken, "dinini imanını ... avradı!" diye sövdü, indi gitti.

seyran, odanın karanlığında, sırtı duvara dayalı, kalakaldı. sonra o da merdivenleri indi, sokağa çıktı. yağmurlu karanlığın içinde, elektriklerin ıslak ışığına, ışıkların sarı sarı aydınlattığı karşı inşaata baktı. kocası orda çalışırdı. aklına birden inşaat bakkalı geldi. ordan alışveriş ederlerdi. yarım somunla tahin helvası almayı kurarak dükkana yürüdü.

inşaat bakkalı, kısa, siyah paltosu omzunda, dükkanı kilitliyordu.

"ne o kız?" diye sordu.

"heç hamid ağa.. düğeni mi kapadıyon?"

"heye. kocan gene borcunu bi temam ödemedi habarın olsun, aksatayı kestim!"

kadın sarsıldı.

"ödemedi mi?"

"ödemedi. allah bin belasını versin öyle adamın. öteberi alırken, ver ver ver, borç ödemeye geldi mi.."

"heç mi ödemedi?"

"otuz yedi lira borcu vardı, yirmisini verdi."

bu sırada inşaatın uzun boylu, delikanlı bekçisi, gocuğuna sıkıca sarınmış, boynuna ince bir kayışla asılı kontrol saati, peydahlandı.

"ne o hamid ağa" dedi, "gene ne kızıyon?"

inşaat bekçisine dönen bakkal, "allah seni inandırsın, durmuş" dedi, "yarın ekmekçiye bir, tahancıya iki, yoğurtçuya üç, bu üç yere para yatıracam! almadan vermek allah'a mahsus. onda bunda belik pürtük var bir iki yüz lira kadar."

seyran dimdik dikiliyor, pabucundan taşan çatlak topuğuyla çamurlu toprağa basıyordu.

bakkal, dükkanı kilitleyip gitti.

inşaat bekçisi çoktandır seyran'ın peşindeydi. kadını efkarlı görünce sokuldu.

"kocan pereleri kumara yütüzdü ha! israfil'nen hasan çavuş üttüler."

kadın hiçbir şey sormadı, savuşup gitmedi de. bekçi etrafına bakındı. gecenin içinde mahalle sessizdi. yolda da ne gelen vardı ne giden. inşaatın öbür ucundaki direkte yanan ampulün ışığı, kadının kara don içinde kabarmış kalçalarını aydınlatıyordu. bekçi az daha sokuldu:

"bize de nasip oldu beş liresi."

kadın gene cevap vermedi.

"ne düşünüyon?"

"..."

"öyle mi? seyran.. ne düşünüyon?"

"heç.."

hafiften yağmur başlamıştı. kadın, bakkalın tahta saçağı altına çekildi, açlığını bütün kuvvetiyle duymaya başladı. bekçi onu kolundan tuttu.

"ne düşünüyon kız?"

"heeç.."

bekçi, kolu daha kuvvetle sıktı.

"nasıl heç?"

kadın öbür eliyle bekçinin elini itti.

"bırak kolumu."

bekçi daha kuvvetle sıktı.

"kocanın peresini sana verecem!"

kadın etrafa bakındı.

"korkma" dedi bekçi, "ne gelen var ne giden."

kadını çimento ambarına doğru çekmek istedi. kadın direndi:

"bırak! gelen mülen olur."

bekçi tekrar, daha kuvvetle çekti. kadın çekilen tarafa birkaç adım attı.

bekçi, "ekmek yiyek!" dedi.

"karnım tok, bırak."

"ekmek yiyek lan!"

"bırak be.. deli mi ne oğlan? bağırırım ha!"

"pere verecem."

"n'apiym.."

"entari ne alacam."

"heye, entari ne alacan. hep yalandırırlar da."

"ırzıma nikahıma essah. pereliyim bugün lan."

"n'apiym, teber geliverir."

"gelmez. o şimdi kızlara getti."

kadın sertçe döndü.

"ne? orospilere mi?"

"heye."

"yalansın.."

"yalancı senden irezil olsun!"

bekçi, yirmi iki yaşın kuvvetli arzusuyla kadını tekrar çekti. onu hızlanan yağmurun altından, çimento ambarının bitişiğindeki boş ahıra çekerken, "heye" dedi, "olsun.. peresi var da aç itin.."

yağmur dinmiş, acı poyraz çıkmıştı. bir ara kuvvetli ay ortalığı ıslak ıslak aydınlattı.

teber çelik'in karısı evine telaşla döndü. dört yaşındaki oğlu kasım, uzun etekleri yan beline kadar ıslak, yalınayakları çamur içinde, kapı önünde bekliyordu. bu çocuk her gün erken erken evden çıkar, akşamın geç saatlerinde dönerdi. bütün gün şehrin her tarafında yalınayak ve yarı beline kadar ıslak dolaşır, dilenirdi.

anasını görünce, "anam anam, kurban anam.." dedi, "bir kirtik epmek vey!"

kadın, "dert!" dedi, "dert soyka dölü. geberecen tekmil. çık yukarı hadi!"

oğlunu kolundan yakaladı, içeri soktu. sonra kara donunun uçkurluğundan demin inşaat bekçisinden aldığı bir kağıt lirayı çıkardı, çarşıya, ekmek almaya giderken hırslı hırslı söylendi:

"aç it. orospilere gider bir de.."