8.06.2010

deliliğe övgü

desiderius erasmus

kimse seni övmüyorsa, sen kendini öv.

kendimi tarif etmek, kendime sınır çizmek olur; kudretimin ise asla sınırı yoktur.

çocuktaki vakitsiz bilgelikten iğrenirim.

tanrılar benzerleri bir araya getirmeyi severler.

bir kadın bilge geçinmeyi aklına koyacak olursa, eski deliliğine yeni bir delilik katmaktan başka bir şey yapmış olmaz.

kötü huyların en büyüğü temkindir.

itiraf edin ki, güzel, hoş olarak yaptığınız ne varsa, hepsini deliliğe borçlusunuz.

insan olmak için mutlaka bilgelikten yüz çevirmelidir.

insanın her şeyi iyi tanımasını engelleyen iki şey vardır: biri ruhunun önüne perde çeken utanma, öteki de kendisine tehlikeyi gösterip büyük işlemlere girişmekten yüz çevirten korku.

bu dünyadaki hayat bir çeşit ölümden başka bir şey değildir.

delilik olmadığı takdirde, yaşamda herhangi bir beraberlik ne zevkli ne de sürekli olabilir; birbirlerini bazen aldatmadıkları, bazen birbirlerinin yüzüne gülüp akıllıca ödün vermeyi beceremedikleri ve son olarak da bütün bunlara bir tutam delilikle lezzet katılmadığı takdirde, ne halk uzun süre hükümdarına ne efendi uşağına ne hizmetçi saygıdeğer hanımına ne öğretmen öğrencisine ne dost dostuna ne karı kocasına ne hancı müşterisine ne de yol arkadaşları birbirlerine dayanabilirlerdi; kısacası kimse kimseyle geçinemezdi. 

ben olmasam, hoşa giden ya da sürekli hiçbir bağ göremezsiniz: müstebit kral halkını, uşak efendisini, cariye hanımını, çömez öğretmenini, dost dostunu, koca karısını, ev sahibi misafirini, arkadaş arkadaşını hata, yüze gülme, gönül alma ya da başka bir delilikle aldatmasa, pek kısa zamanda biri öteki için çekilmez olur. 

delinin ruhunda ne varsa yüzünde yazılıdır, ağzı da bunu gizlemeden söyler; oysaki bilgenin, euripides'e göre iki dili vardır: biri hakikati söylemek için, öteki de yeri gelince hakikatin kılığını değiştirmek ya da onu gizlemek için. bilgede akı kara, karayı da ak kılmak sanatı vardır. ağzından hem soğuk hem sıcak soluk çıkar. sözleri de çoğu zaman düşüncelerinden epey uzaktır.

bilgelik insanı ürkek yapar. onun için değil mi ki, bilgeleri her zaman hep fakirlikle, açlıkla ve ıstırapla savaş halinde, kıyı köşede unutulmuş, herkes tarafından hor görülerek, iğrenilerek yaşar görüyoruz?

insanlar kendilerini bilgeliğe verdikçe mutluluktan uzaklaşırlar.

bir şey sağduyunun ne kadar zıttı ise, kendine o kadar çok hayran çeker; en kötü şey, her zaman çoğunluğu okşayan şeydir.

türkler ve yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan o sayısız barbarlar gerçek dine girmekle övünürler ve hurafelere inanan aşağılık kimseler saydıkları hristiyanlara acıyarak bakarlar.

yunanistan pek uzun yıllar boyunca yedi bilge çıkarmakla övünür ama vallahi bunlar biraz ciddi şekilde incelensin, içlerinden yarı bilge, hatta üçte bir bilge çıkarsa, ben ölmeye razıyım.

bu hayatta ruh maddenin çamuruna batmıştır.

aşk ne kadar tamsa, delilik o kadar büyük, mutluluk da o kadar belirlidir.