2.05.2010

ah beyoğlu vah beyoğlu

salah birsel

abdülhak hamit tarhan da 1912'de kimi aralıklarla lebon'u şenlendirmeye başlar. hamit o vakitler altmışın üstündedir; ama on sekizindeki gücünü seksen yaşına değin sürdürmüştür. 75 yaşında perapalas oteli'nde kalır. çağrılar, gece eğlenceleri, ziyafetler, çay toplantıları gırla gider. yakup kadri onun garden bar'da mariette adındaki bir dansözü bir gece kendisiyle arkadaşlarına göstere göstere nasıl kaldırıp götürdüğünü anlatır. yakup kadri daha sonraki bir akşam kıza: 

- seni alıp götürüyor. ya sonra ne oluyor? diye sorunca, mariette şuh kahkahalarından en güzelini atarak şu karşılığı verir:

- siz ne sanıyorsunuz küçük beyler? o gerçek bir kaplan.

**

yakup kadri karaosmanoğlu lebon'da göründüğü vakit yanında refik halit ile adı abdülhak hamit ve şinasi'nin adlarından oluşan abdülhak şinasi olur. bir gün yakup kadri ve arkadaşları orada otururlarken içlerinden biri:

-cemal paşa frankofildir (fransızcasever). enver paşa germanofildir (almansever) der. 

süleyman nazif'in dahiliye nazırı halil bey'i hiç sevmediğini bilen bir başkası:

- ya halil bey nedir?

süleyman nazif:

- o mu? o, sadece fildir.

**

cumartesi günlerinin birinde profesörler kurulu üyelerinin toptan ayağa kalktığı da görülmüştür. bu, topluluğa yeni katılan saygıdeğer bir öğretim üyesini karşılamak içindir. eh, bizim samim de ne yapacak, o da doğrulur. ama samim'in yanı başında sait faik vardır o gün. sait, onu kolundan çekip yerine oturtur. samim bundan bir şey anlamaz ama ortalık kalabalık olduğu için sait'e bir şey soramaz. daha sonra, yalnız kaldıkları vakit sait, samim'i adamakıllı haşlar:

- sen kitap yazmış adam değil misin?- yazdım.

- sanatçısın ya?

- öyle gibi.

- peki ne halt etmeye iki paralık doçent bozuntusuna ayağa kalkarsın?

**

ilhan berk her güzel şeye tutulur, onun ardından gitmeye kalkışır. hayranlık onun sözlüğünde yaşamak anlamına gelir. soyadı yasasından sonra nurullah berk'in soyadını kullanmaya başlamıştır. bu değiştirme bir kez ilhan'ın işine yarar ve tan gazetesi'ne götürdüğü bir yazı nurullah berk'in sanılıp yayımlanır. ama ilhan yazısının parasını almak için gazeteye gittiği vakit durum anlaşılır. ilhan'ın yazısı da bir daha o gazeteye giremez. bu yanılgıya yol açan, ilhan'ın o sıralar -bu tutumu 1953'lere değin sürmüştür- adının başına bir de büyük "n" harfi oturtmasıdır. yoo.. n'nin bu kez nurullah berk'le bir ilgisi yoktur. bu, ilhan'ın eski adı niyazi'den kalma bir şeydir.

**

nahit ulvi akgün'ün "sarı öküz" adlı şiiri, 1939 yılında yücel dergisi'nde yayımlanmıştır. bu şiir, nahit ulvi'nin ikide bir:

- ben türk edebiyatına öküzü sokmuş ozanım, demesine de yol açar. bunu ağzına öyle sakız eder ki, bir gün salah birsel artık dayanamayacak ve ona şöyle diyecektir:

- sen zaten türk edebiyatını ahıra çevirdin.

**

doğrusu, elif naci'nin resim alanındaki değeri ömrü boyunca anlaşılmış değildir. bir tarihte, gazeteci mekki sait esen'in evine giren hırsız da bu yanlış değerlendirmenin kurbanları arasındadır. hırsız bütün evi soyup soğana çevirir, salonda sadece boş bir vitrinle, elif naci'nin duvarda asılı duran tablosunu bırakır. elif naci, hırsızın kendi tablosuna gönül indirmemiş olmasına çok üzülür. bu olaydan bir süre sonra bir başka hırsız, cihat baban'ın ev taşımasından yararlanarak eşyalar arasında elif naci'nin tablosunu -hem de sadece onu- aşırmakla elif naci'nin onurunu kurtarır.

**

sait faik severek yaşamayı ister hep. ama dışında değil, içindeki birine vurgundur o. dışarda rastladığı güzellikleri ise çokluk kendi yaratır. hem de kimsenin göremediği, kimsenin yaratamadığı güzellikler olur bunlar. bir defasında bir italyan şehrinde italyanların bile sezemediği bir uyumu çıkarır ortaya. bu, italyancanın birden yirmiye varan sayılarındaki uyumdur. "hiçbir dilde sayı böyle güzel sayılmaz." der sait. "undici, dodici, tredici.." nedir, sait, içindeki zenginlikleri de, sümbül kokularını da, dışarda karayel rüzgarına göğüs gerer, şekerli ve mis gibi ferik elmaları yer ve her günkü yaşantının deli gömleğini sırtına geçirirken bulgular.

**

bu halkın mülkünü seyret harab-abad lazımsa
bu mülkün halkını söylet sana feryat lazımsa (abdülhalim memduh)

romancı, polis dilinde kendisini kurtarmak için arkadaşlarına suç atanlara denir.

gerçek, ulusal bir edebiyata sahip olmak demek, gerçek bir hümanizmaya sahip olmak demektir.

demir özlü: tarihi düşünmek insana başlı başına bir bunaltı verir.

insan, yoksun olduğu şeyin değerini ve anlamını daha iyi anlayabiliyor.

benim de bir şeyler katmam lazım
gökyüzüne ve insanlara
mesela yardım etmek istiyorum
anlaşmasına bulutların, bacalarla
beraber geceyi geçirmelerine
bulunsam diyorum akşam yemeğinde, sofrasında
küçük memurun, tezgahtarın
kızının rüyasında konuşsam (sabahattin kudret aksal)

kadehimi son damlasına kadar içirdiler
günahların kefareti ödendi
insan için nem varsa felaketlere verdim
akşamın hayrolsun
indir kepenkleri
sabahlara kadar dertleşelim apostol (cahit ırgat)

yahya kemal beyatlı: bizim en çok muhtaç olduğumuz şey avrupalıların ahlakı ve yaşama yöntemleridir.

demir özlü: hiçbir insanın hiçbir insanla beraberlik kuramayacağını biliyorum. bu bağlar çoktan koptu. bu yalan beraberliklere nasıl inanırım?

bedri rahmi eyüboğlu: şiir, düzyazının bittiği yerde başlar.