10.11.2009

anadolu notları

reşat nuri güntekin

içinde bir parça hayal olan hiçbir şey zekayı bozmaz.

hakiki bedbahtlar, hakiki fakirlere benzerler; sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar.

yolculuğun başında boğazını sıkmak istediğimiz düşman, çok kere ayrılık dakikasında bir eski dosttur. bazen ayrılırken kucaklaşırız, birbirimize randevular, adresler verir ve daha garibi bir, yahut iki gün evvelki kinimizde ne kadar samimi isek, bu sevgi ve bağlılığımızda da o kadar samimi ve insan oluruz.

zenginin asıl kibarlığı servetini kaybettikten sonra başlıyor.

yatakta canınla uğraşırken ziyaretçi kabul etmek, lakırdı söylemek, lakırdı dinlemek çekilir dert mi?

hasta ziyaretçilerinin hastanın ateşini mutlaka elleriyle anlamak iddialarını ve buna niçin lüzum gördüklerini bir türlü anlayamamışımdır.

alaturka müziğin ruh üzerinde üzücü, yıpratıcı bir tesiri olduğunu, insanda yaşamak zevki namına bir şey bırakmadığını söylerler. ben, bunu birkaç gün bu odada kendimde yaptığım tecrübelerle de görüp anladım.

kafa ve ruh sıhhati için en büyük tehlike demek olan durgunluğu, heyecansızlığı gideren her şey faydalıdır.

anadolu alim değildir; fakat ariftir. kolay tesir altında kalmaz; vakalar karşısında öyle sağlam mantığı, öyle umulmaz sezişleri vardır ki insanı hayrette bırakır.

bir yerde birkaç kitapla yalnız kalmak beni herhangi bir cemiyetten daha fazla eğlendirir.

hatıralar gariptir, en umulmazları yaşar; en kuvvetli görünenleri olduğu gibi silinip gider.

bir ihtiyar köylüye yaşını sormuşlar. biraz düşündükten sonra "yirmi" diye cevap vermiş.
- ne söylüyorsun baba? sen sağlam seksen varsın, demişler.
o utana utana:
- doğru dedin oğul.. ille yukarı sayı saymasını bilmem, demiş.

düğün anadolu'nun yegane büyük israfıdır. bütün bir hayatın mahrumiyetleri pahasına elde edilmiş para ortaya dökülür, yenene içilene bakılmaz.