20.09.2009

öğretim kurumlarımızın geleceği üzerine

nietzsche

insanın yalnız bakış açısı değil, fikirleri olmalı!

şimdiyi hedefsiz rahatlık içinde yaşamak, anın sallanan sandalyesinde böylesine keyiflenmek, şu her türlü yararsız şeye düşman günümüzde neredeyse inanılmaz, her halükarda yergiyi hak etmiş görünecektir. ne kadar yararsızdık biz! ve böylesi yararsız olmakla nasıl gurur duyuyorduk! ikimizden kim daha yararsız diye iddiaya bile girebilirdik. önemli olmayı hiç istemiyorduk, hiçbir şeyi temsil etmek, hiçbir şeyi hedeflemek istemiyorduk, istikbalsiz olmalıydık; şimdinin eşiğinde rahatça uzanmış haylazlıktan başka hiçbir şey!

eğer gerçekten kültürlü insanların sayısının ne kadar düşük olduğunu ve böyle olabildiğini bilse, hiç kimse kültür çabasına girmez.

kendinden alarak herkes için yaşayabilmek, koskoca bir zenginlik ister.

bilim öğrenimi şimdilerde öylesine genişletildi ki, aşırı olmasa da orta halli kabiliyeti olan kişi bilimsel bir şeyler başarmak istedi mi öyle özel bir alanda çalışıyor ki öteki bütün alanlara hiç dokunmuyor. kendi alanında halkın üstünde olacaksa da, öteki alanlarda yani esas meselelerde yine halkın seviyesindedir. böyle özel bir branş bilgini, ömrü boyunca belli bir vidayı ya da kulpu belli bir alet ya da makineye çevirmekten başka bir şey yapmayan ama bu işte de inanılmaz bir ustalığa ulaşmış bir fabrika işçisine benzer. bu türlü acı gerçeklere cafcaflı bir düşünce kılıfı geçirmeyi iyi bilen almanya'da bizim bilginlerin bu dar uzmanlıkçılığını ve onların hakiki kültürden daha çok uzaklaşmalarına ahlaki bir olgu diye hayran olunuyor: "küçüğe bağlılık", övünme konusu oluyor, branş dışı cehalet, asil tevazunun işareti olarak sergileniyor.

"halk eğitimi" denen ve böyle anlaşılan şey için öyle canla başla konuşan kişilere şüpheyle bakmaya çoktan alışmışımdır; çünkü onlar çoğu kez, bilerek ya da bilmeyerek, o genel barbarlık bereket şenlikleri sırasında kendilerine o kutsal doğa düzeninin asla sunmayacağı delice özgürlüğü isterler. onlar, hizmet etmek, itaat etmek için doğmuşlardır ve o sürüngen ya da yampiri bacaklı ya da felç kanatlı düşüncelerinin faal olduğu her an, doğanın onları hangi çamurdan şekillendirdiği, bu çamura hangi fabrika markasını işlediği kanıtlanır. demek istediğim, bizim hedefimiz, kitlenin eğitilmesi olamaz; tersine, tek tek seçilmiş, büyük ve kalıcı eserler için donatılmış insanların kültürünü hedefliyoruz. biliyoruz ki haksever bir gelecek dünya, bir toplumun genel kültür durumunu bir devrin yalnız ve yalnız büyük, tek başına haykıran kahramanlarına göre yargılar ve bu kahramanların nasıl fark edildiği, nasıl saygı gördüğü ya da nasıl saklandığı, nasıl kötü muamele gördüğü, nasıl mahvedildiği, onun kanaatini belirler. halk eğitimi denen şeye, doğrudan doğruya, mesela her yandan zorunlu temel öğretimle, yalnızca dışardan ve kabaca yaklaşılabilir. büyük kitlenin kültürle temas ettiği asıl derin alanlar, yani halkın dini içgüdülerini ortaya koyduğu, mistik imgelerini geliştirdiği, gelenek, hukuk, yurt toprağı ve diline bağlılığını koruduğu yer, doğrudan doğruya zar zor ve ancak yıkıcı kaba kuvvetle ele geçirilebilir. ve bu ciddi şeylerde halk kültürünü tam olarak desteklemek demek, olsa olsa bu yıkıcı kaba güçleri savmak ve o şifalı bilinçsizliği, halkın o sağlıklı uykusunu desteklemek demektir, herhangi bir karşı tepki olmadan, herhangi bir şifa olmadan hiçbir kültür, bunların etkilerinin yıpratıcı gerilimi ve heyecanı yanında varlığını sürdüremez.

yanakları al al olmuş
hiç gözümüzden kaçmayan gençlikten
şu tatsız dünyayı er geç
alt eden o cesaretten
hep yükselen o inançtan
kah cesurca öne çıkan, kah sabırla eğilen
amaç, iyinin olması, büyümesi, yaraması
günün asil kişiye nihayet ulaşması (goethe)