14.07.2009

sünger avcısı

panait istrati

yaratılışın gizeminde birtakım hatalar olmalı. hayvanlaşma eğilimi olan canlılar insan görünümüyle dünyaya gelirken, insanlar arasında bulunması zor niteliklere son derece yatkın yaratıklar da ağızdan dilden yoksun hayvanlar biçiminde dünyaya geliyorlar.

kursağında bir şey varsa ve bunu çıkarmak istiyorsan, vazgeçmek cinayettir, tembelliktir, suçtur.

acıların en bayağısı olan hayvani duygulardan kaynaklanan üzüntüye her zaman nefretle baktım.

tanrım! insana veba, cüzam, aklına ne gelirse ver ama kişilik sahibi bir kadın verme sakın!

insanlık; cadde, elektrik, hatta hastane falan gibi sağlık kurumları olmadan da yaşayabilir; ama ruhsuz asla!

insanların yüreklerinde yüce duyguları varolmayı sürdürdükçe yüreklerinden eksik olmayacak tek şey büyük dostluklardır.

insanın aptal olarak doğması çok daha iyi. kör olarak doğmak, büyük istek ve özlemlerle doğup da dar gelirli bir aileden olmaktan çok daha iyi.

peşisıra büyük bir üzüntüyü sürükleyen kısa bir zevk anı sayesinde dünyaya geliyoruz.

günün birinde rüzgarların önüne kapılmış yapraklardan birinde şunları okudum: "ülkemizin tüm vatandaşları yasa önünde eşittirler. aynı hak ve görevlere sahiptirler." daha on beşimde bile değildim. dudaklarım gülmeyi çoktan unutmuştu. gel gör ki bu palavrayı okuyunca gülmekten kendimi alamadım.

dünya topu topu üç kümeye bölünüyor, fazla değil. bunlardan birincisi, soğan kokan bıçakla ekmek kesilmeyeceğini kendiliklerinden bilen kişiler. bir kısım kişiler de var ki, düşünmezler ama göre göre öğrenirler. diğer bir kısmıysa bilmezler, görerek de öğrenmezler; soğan kokan ekmeği yemeyi ya da başkalarına yedirmeyi sürdürürler. eğer yeryüzünde adalet diye bir şey olsaydı, bu insanlardan birinci kümedekiler emir verir, ikinci kümedekiler bu emirleri yerine getirir, sonuncularsa boyun eğerlerdi. böylece dünya ilerlemiş olurdu, işte bu yok. çünkü yaşamın anlamı yok.

büyük nehirler tıpkı büyük ruhlar gibidir. derinlikleri sık sık değişiverir. gerçek denizcileri çeken de işte budur aslında. yaşamı kavrayan bir insanın gözünde hiçbir şey gide gele alıştığı bir yol kadar sıkıcı olamaz.

yazgı dediğimiz kendi yüreğimizden başkaca bir şey değil. insan neyse ancak o olabiliyor.

gülünçlük, yıldırımın parçaladığı bir ağacın kökünde yaşamayı sürdüren zehirli bir mantardır.

insan engereğinin anlamsız istekleri ve sınırsız olanakları vardır. öfkelenmesi ve kuyruğu üzerinde dikilmesi için kobranın kuyruğuna basmanız gerekir. insanların sizi ısırmaları için pek o kadarına gerek yoktur. onlar güzel olan, büyük olan ve doğru olan her şeye karşı doğuştan öfkelidirler.

büyüleyici sözcükler oldubitti insanoğluna pahalıya patlamıştır.

köleliğinin bilincinde olan insanda minnet duygusu uyanması bir mucize işidir.

utanç, onur diye adlandırılan şey, toprakta biten bir çiçektir.

insanoğlu alçak yaratılıştadır: eğer o kendisi yaşamı istemezse yaşam onu ister ve bu da ötekinden pek farklı değildir. çünkü yaratmanın gayesi yeryüzünü onurlu yaratıklarla değil, hayvanlarla donatmak oldu.

boşuna çaba ruhun yıkımıdır. kendisini zorla kabul ettiren bir kötülüğü benimsediğimiz an güçleniriz. mutsuzluk kalkar ortadan.

eğer insanoğlu, ömür boyu aynı kilometrekarelik toprak parçasında dönüp dolaşmaya, dolap beygiri gibi hep aynı yerleri görmeye, hep aynı yerleri arşınlamaya, orada yaşamaya zorunluysa, bu uçsuz bucaksız, bu çekici dünya neye yarar? neye yarar gönlümüzün bitmez tükenmez istekleri? insanın ömrünü köhne eviyle işi arasında geçirmektense, bu ömrü düşlerinin mısır'ı ile hapishane arasında paylaştırması çok daha iyidir.

bir sürü riskler ve amansız çabalar pahasına yaşamdan söküp aldığınız şeyin mutluluğuyla kıyaslanacak bir başka mutluluk daha bulunabildiğini hiç sanmıyorum. insanların sizi alçakça yok saymalarına yolaçan her şey imrenilecek bir sevinçtir. ve tüm sevinçler soyludur. eğer elinizi yazgınızın mangalına daldırarak onları arayacak olursanız, hepsine ulaşabilirsiniz. dünyasal mutlulukların acımasız korucusu tarafından ısırılmayı kabullenmeye hazır olduğunuz sürece arzunuzun gözüpekliği karşısında korların elinizi yakmasının hiç önemi yoktur.

her türlü nasipten payını alamamış iki el ve alçaltıcı suskunluğu üstlenmiş cömert bir yürekle yeryüzüne meydan okuyan insanın yaşamında her şey kahramanlıktır.

dostların dostluk gösterileri bir fecaattir. erkek kalbi en sevdalı metres kalbinden daha kolay kırılır. nedeni çok değişik olsa da, sonuç ikisinde de aynıdır. çok ağır iyileşen derin bir yara açar. insanın kolay kolay belini doğrultmasına fırsat tanımayan bir yara.

yaşam, iz demektir. ruhun olduğunun, yaşadığının bir kanıtı demektir. bunu kanıtlayamayan insanın hayvandan farkı yoktur.

özgürlük, uyum demektir. sendelemeden, ayağı sürçmeden evrimleşme demektir. yeryüzünde sevgiyi, mükemmeline yakın bir halde ancak insanoğlundan daha az karmaşık yaratıklarda bulabilirsin.

dostluğa karşı duyarlı bir insanın yaşamı seradaki çiçeğinkinden farksızdır.

ancak sefalet içerisinde olduklarında mutlu olan insanlar vardır.

erdem, tutkulu insanlarda, mutsuzluğun sığınağıdır.

kinden uzak olanlar için anılar başlı başına bir zevktir. çünkü anılar insanın gözlerinin önüne her türlü kötülükten arınmış olarak gelirler.

en parlak duyguların güzelliğini yapan, kesinlikle acıdır.

can sıkıntısı, yaşama çok bağlı insanların en iyi can yoldaşıdır.

insanlar sadece ortak olan yıkımlara karşı duyarlıdır.