4.03.2009

istanbullular

buket uzuner

çoğu kez insanlar aslında birlikte yaramazlık yapacak, beraber ortak bir dil geliştirecek, yan yana eğlenecek, dinlenecek ve haz alarak sevişecekleri "o biri"ne hiç rastlayamadan ölüp gidiyorlar.

hayatta en büyük mucize küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır.

dünyayı, memleketini, kendini merak etmeyen, araştırmadan her duyduğuna inanan, adil ve mütevazı olmayan, adam değildir. ne kadar büyük olursan ol, kibirli olursan bitersin.

erkek milleti aferin salağıdır.

bir erkeğin varoluşuna karşı en büyük tehditlerden biri kafa karışıklığından gelir. aynı anda iki şeyi düşünmenin bile huzur bozucu olduğu bir tasarımda, birkaç sorun ve sorumluluk erkeğin beyninde iç kargaşaya, iç parçalanmalara, bozulup-dağılmalara yol açabilir. bir erkek beyni bir anda ancak bir şeye odaklanmak üzere tasarlanmıştır ve bunu çok iyi başarır.

özel yeteneklerle doğan insanların çok şanslı olduğunu düşünenlerin hepsi, bunun bazen ne büyük bir ceza olduğunu hiç anlamayacak kadar sağlıklı ve normal insanlardır.

insan ancak kendine benzeyen bir şehre dönerken kendi hatalarını affetmeye benzer bir acı çeker. bu biraz da vazgeçilememiş eski bir sevgiliye dönüşün kırık ama eşsiz tutkusuyla heyecanlanmak gibidir.

dönmek, aynı zamanda yad etmenin eşanlamlısı olarak hatırlamak anlamını da taşır. hatırlamak için geriye dönmek gerekir; tarihe, bireysel ve toplumsal geçmişe. yani, dönmeden hatırlanmaz. hatırlamak, dönmeden gerçekleşemez. geçmişi anlamayan bugünü anlayamaz.

cesaret, zamanında kullanılmazsa bir intihar silahına dönüşür.

dünyayı idare etmekle övünen biz saf erkeklerin asıl zaferi, kadınları idare etmeyi öğrendiğimizde olacaktır beyler!

özü çiftcinseldir doğanın; her şey ve herkes kendi karşıtını taşır her zerresinde.

yetişkinler kendi ses tonlarının ve beden dillerinin çocuklar tarafından dikkatle okunduğunu unuturlar.

sevdiği bir erkekten isteyerek bir bebek sahibi olan kadın, dünyanın en güçlü insanıdır.

aynaya bakıp da orada kendini bulamayan birinin yaşadığı dehşet, hayatı boyunca bir gün aniden karşısına dikilecek bir hayaleti beklemek gibi ürperticidir. sanki insanın gölgesi çalınmıştır ve ölene dek bir daha asla geri dönmeyecektir.

kırık hayaller yorgunluğu, kırk yaşından sonra kanser kadar ürküten, uykusuzluk hastalığı kadar sinsi ama kaçınılamaz bir birikim oluşturur.

mükemmellik hastalığına çocukken tutulanların hiçbiri yüzleşmeye tahammül edemez.

korku, insan aklının boşluklarını çabucak ve iştahla doldurur.

insanın kendi kafasında yarattığı tehlikeyle başa çıkması bazen gerçek tehlikeden daha zordur.

dahi, ortalama bir öğrencinin bir yahudi anne tarafından yetiştirilmiş olanıdır.

insan en çok kendine dair soruların yanıtlarından ürker.

en zeki, en yetenekli, en okumuş kadınların içinde bile saklı bir iç çekişle bekleyen, aslında peri masallarından rüyalarına sızmış sihirli bir erkektir. kız çocuklarının hemen tümünün kalpleri paramparça, delik deşik yaşlı kadınlar olarak gömülmelerinin asıl nedeni, bu peri masallarıyla vaat edilen yakışıklı, anlayışlı, sevecen, sabırlı, güvenilir, ahlaklı prens-erkeklerin gerçekte asla varolmayışlarıdır.