16.12.2008

bediüzzaman said nursi olayı

şerif mardin

nurcu hareket, gücünün bir bölümünü de cumhuriyet döneminin bazı başarısızlıklarından aldı. bu başarısızlıklar arasında önde geleni, cumhuriyetçi laik ideolojinin bir dünya görüşü olarak islamın yerini alamamasıydı.

türk devlet görevlileri, anadolu'da yüzyıllardır büyük dertlere yolaçagelen karizmatik liderlerin ve kendi kendilerine kurtarıcı rolü veren kişilerin faaliyetlerine hep kuşku ile bakmışlardı. osmanlı memurları korkularında haklı idiler. çünkü hükümeti devirmeye yönelik gizli tertiplerden ilki yani 1859 kuleli vakası, 1856'da müslüman olmayanlara temel hakların tanınmasından sonra meydana gelmişti. osmanlı reformcularını uzun süre düşündüren bu olay görüldüğü kadarıyla bir halidi şeyhi tarafından kışkırtılmıştı.

kürdistan'daki müslüman-hıristiyan ilişkileri hızla kötüleşti. 1843 yılında, botan emirliği kürtleri tiyari ilçesini istila ederek -bu bölgede nasturi hıristiyanları yaşamaktaydı- yaklaşık 10.000 erkeği öldürdüler ve çok sayıda kadın ve çocuğu köle olarak aldılar.

21 ekim 1895'te, osmanlıların ingiliz reform önerisini uygulamayı kabul ettikleri açıklandığında, ilk tepki bitlis'ten geldi. 25 ekim'de bitlis'te panik üzerine birdenbire başgösteren bir ayaklanmada 200 ermeni öldürüldü.

said nursi, şeyhler hiyerarşisini, karizmalarını dünyevi amaçlar için kullanmaları ve asgari ihtiyaçlarının cemaat tarafından karşılanmasıyla yetinmemeleri nedeniyle suçlamıştır. said nursi'ye göre bu liderler, kendilerine bağlı olanlara, fazladan zekat yüklüyorlardı ve bu da tek kelimeyle bir sömürü idi.

bediüzzaman'a göre osmanlıların bilimde ilerleme sağlayamamış olmalarının nedeni, türkiye'de eğitim alanında birbirinden ayrı üç akımın bulunması idi: medrese, tekke ve mektep sistemi. yaratıcılığı geri getirmenin tek yolu, mekteplere yeniden din dersleri konulması, medrese eğitim programlarına bilim üzerine araştırmaların eklenmesi ve yetkin ulemanın tekkelere sokulmasıydı.

ateşkesten kısa bir süre sonra, yanlış biçimde "kürt teali" olarak bilinen "kürdistan teali cemiyeti" kuruldu. cemiyetin bazı üyeleri diğerlerine göre daha radikal amaçlar benimsemiş ve cemiyet'in diyarbakır şubesi doğrudan kürt milliyetçiliği yapmış olsa da, görüldüğü kadarıyla, kuruluşun başlıca amacı kültürel hedeflerdi. said nursi'nin bu cemiyetin kurucuları arasında yer aldığı söylenmektedir.

herhangi bir şey hiçbir şey'den çıkmayacağına göre, olgunlaşmış bir bitkide görülen dokuların ve diğer karmaşık varlıkların, o bitki olgunlaşmadan önce de bir mekanda potansiyel olarak varolmuş olmaları gerekir. fakat bunlar sözü edilen olgunlaşmadan önce hiçbir yerde görülememektedir. o halde bitkinin yapısı ancak ilahi bir plana izafe edilebilir. her tür, plandan sapma olmaksızın, herhangi bir yanlışlık ortaya çıkmaksızın kendi önceden belirlenmiş sürecini yaşadığından dolayı, bu süreç böyledir.

1923 yılı ocağında said nursi'yi meclis'te, türk kurtuluş savaşı'nın allah'ın inayetiyle kazanıldığını, buna rağmen türkiye'yi daha müslüman bir yaşam tarzına kavuşturmak için hiçbir şey yapılmadığını savunan bir bildiri dağıtırken görüyoruz. said nursi, büyük millet meclisi üyelerini, tehlikeli bir laiklik dalgasının türkiye'yi boğmak üzere olduğu yolundaki korkularıyla uyarmaktaydı.

1932 yılında arapça ezan yasaklandı. aynı yılın temmuz ayında said nursi, kaldığı köyde arapça ezan okuduğu için tutuklandı.

1956 yılına gelindiğinde said nursi, takipçilerinin yeni demokrat parti'yi desteklemekle yükümlü olduklarını ilan etti.

said nursi'ye göre şiiler, yanılgı içinde olmakla birlikte islamiyet'in sinesine yeniden kazanılabilirlerdi.

said nursi urfa'da öldü ve orada gömüldü. bundan üç ay sonra da bir askeri darbe sonucu demokrat parti iktidarı devrildi. 1960'ın temmuz ayında said nursi'nin mezarı açılarak kemikleri buradan alındı ve bir askeri uçağa konularak, ısparta dolaylarındaki dağlarda bilinmeyen bir yere gömüldü.

said nursi'nin başlıca korkusu, bir müslüman'ın yaşamına ben duygusunun egemen olmasıdır. ona göre çağdaş materyalizm bunu geliştirmektedir. bir başka korkusu ise, toplumun çözülmesidir.

said nursi: seçkin kesimi oluşturan zenginler, yoksul ve alt sınıfları ücret karşılığı uşak haline getirmiştir. yani, sermayeye sahip olanlar, ancak emeklerini harcayabilecek olanları ve işçileri düşük bir ücret karşılığı istihdam etmektedirler. bu aşamada sömürü öyle boyutlara ulaşmıştır ki, sermayedar kişi sarayında oturup bankalar aracılığıyla günde bir milyon kazanırken, yoksul bir işçi boğaz tokluğuna madenlerde çalışmaktadır. bu durum öylesine nefret ve öfke yaratmıştır ki, alt sınıflar yukardakilere karşı ayaklanmışlardır.

kendisinden kerametle ilgili güçlerini sergilemesini bekleyenlere said nursi eğlendirici bir hikaye anlatırdı: "adamın biri günün birinde oğlunu bir kuyumcuya götürmüş. niyeti, oğluna değerli bir mücevher almakmış. oysa oğlu henüz çok gençmiş. dükkana girdiğinde tavana asılı duran renkli balonları görmüş. babası ne istediğini sorduğunda, değerli mücevherlerden herhangi birini değil, bu balonları işaret etmiş." said nursi bu hikayeyi şöyle noktalıyordu: "ben, balon satıcısı değilim."

köy enstitüleri modelinin mimarları, daha sonra, kırsal kesimlerde sosyalizmin ve komünizmin yayılması için uygun ortamı sağlayacak bir truva atı inşa etmekle suçlanacaklardı. köy enstitüleri bazıları için marksizmin etkilerini barındırdığından, bazıları açısından da öğrencilere freud'un öğretileri tanıtıldığı için birer günah yuvası sayılıyordu.

dikkati çeken çarpıcı bir nokta, özgün biçimde oluşan bu gruplarda hiç kadın olmamasıdır.uzun yıllar boyunca hareketin gelişmesine katkıda bulunmuş tek bir kadın göstermek mümkün değildir. bu katıksız erkek girişimciliği, mezheplerin, askeri grupların ve edebiyatta küçük toplulukların oluşunda da gözlenen, ortadoğu'ya özgü bir tür grup formasyon modelini yinelemektedir.

said nursi tasavvufa, müslümanları, kuran'da kendileri için belirlenen görevlerden alıkoyduğuna inandığı için karşı çıkmıştı. mutasavvıfların öğretilerinin taşıdığı geniş esneklik, said nursi'nin yaratmak istediği, harekete geçmiş müslümanın ortaya çıkmasına yetmemişti.