14.10.2008

insancıklar

dostoyevski

geçmiş kötü bile olsa, anısı tatlı bir elem verir insana.

insan kendi halinde yaşayıp gidiyor da, yanı başında duran kitapta kendi hayatının tıpatıp anlatıldığından haberi olmuyor. eskiden dikkatini çekmemiş birçok şeyi, kitabı okumaya başlayınca bir bir anımsıyor insan.

kiminin kısmetinde omuzlarına general apoleti takmak vardır; kiminin altıncı derece memur olarak kalmak. kiminin alnında emir vereceği, kimininkindeyse hiç mırıldanmadan, korku içinde bu emri yerine getireceği yazar. kişinin yeteneklerine göredir bütün bunlar. bazısının yetenekleri emir vermeye, bazısınınki boyun eğmeye elverişlidir.

mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. mutsuzlar, zavallılar daha da mutsuz, zavallı olmamak için birbirlerinden kaçmalıdırlar.

düşkünler hodbin olur, doğanın bir yasasıdır bu. yoksul, ezilmiş insan kuşkucudur. çevresine, yanından geçenlere yan gözle, bir tuhaf bakar. kendisinden mi söz ediliyor, anlamak için gözlerini kısarak, kuşkulu bakışlarını dolaştırır çevresindekilerin üzerinde, konuşulanlara kulak kabartır. şurası kesindir ki, şu kağıt karalayıcılar ne kadar yazarsa yazsınlar, yoksul insanın bir paçavra kadar değeri yoktur. bu böyle gelmiş böyle gider.

anı tatlı da acı da olsa her zaman ıstırap verir insana. belki başkası öyle değildir, ben duyarım bu ıstırabı. ama tatlıdır bu ıstırap. kalp acı çekmeye, ezilmeye, sıkışmaya, kederlenmeye başladığında anılar onu, gündüzün sıcağında kavrulmuş cılız, zavallı bir çiçeği akşam serinliğinde çiy tanelerinin canlandırdığı gibi canlandırır.

belinsky: iki gündür kendimi bu kitaptan uzaklaştıramıyorum. yeni bir yazar, yeni bir yeteneğin kalemi bu; onu tanımıyorum; ama bu roman rusya'da hayatın sırlarını öyle kahramanlarla veriyor ki bize, bundan önce hiçbir yazar bu kadarını düşlerinde bile göremezdi.