23.09.2008

mektuplar

george sand / gustave flaubert

flaubert: her gün george sand'den bir şeyler okuyorum; her defasında bir çeyrek saat ona öfkelenip kızıyorum.

flaubert: insan, yeteneğinin doruğuna ancak kendinden soyunarak erişebilir; sanatı, içini dökmek için değil, bilgi aracı olarak kullanmak gerekir.

sand: anlayış için gereken şey kafada, takdir etmek için gereken ise gönülde bulunur.

sand: herkes özgürdür; kimi büyük bir gemide yelken açar; kimi ise bir balıkçı kayığına biner. sanatçı, hiçbir şeyin engelleyemeyeceği bir kaşiftir; onun sağa ya da sola yürüyüşü ne iyi ne de kötüdür; yeter ki amacı onu doğru yola sürükleyebilsin; birkaç deneyden sonra, ruh sağlığının durumunu öğrenmek onun bileceği iştir.

sand: her şeyin meçhul olduğu bir yerde, her şey olasılıklı değil midir?

flaubert: bir kez sınıfları birbirine karıştırdın mı ahlaka da veda ettin demektir.

sand: insan, budala kişileri kendinden daha fazla sevmelidir. onlar, dünyanın gerçek mutsuzları değil midir? varsın bizi beğenmesinler. alay etsinler, batırsınlar. bu önlenemez ama onları da kendi havalarına bırakamayız; sevsinler, sevmesinler, önlerine has ekmek koymamız gerek. bir kez çöplüktekilerle gözleri doyunca, artık ekmeğin hasını arayacaklardır; eğer bulamazlar ise, kötülerle yetineceklerdir.

sand: hayatta yapılan bir iş, çoğu zaman işe yaramaz gözükebilir. evet, o an işe yaramayabilir ama, bu gene de iyi niyetin, iyi iş görmenin geleneğini sürdürür; aksi halde her şey yok olmaya mahkumdur.

sand: insanın dostuna açıklayacağı sırlar, yabancıların sandıklarından çok başkadır.

flaubert: büyük yaradılışlar -onlar iyi kişilerdir- her şeyden önce müsrif insanlardır; kendilerini kolay harcarlar.

sand: yüksek hakimimiz doğa, içgüdülerimize bir denge vermiş, iştahımızın sınırını çizmiştir. büyük yaradılışlar bu işte fazla dayanıklı değillerdir. bizi mantıksal bir eğitim, çok yönlü şekilde geliştirmemiş. her bakımdan biz, sıkışmış durumdayız; köklerimizi dallarımızı gelişigüzel, istenilen yere ve istenilen şekilde salıp durmuşuz. büyük sanatçılar, çok kez hasta ruhlu insanlardır; birçokları da iktidarsızdı. şehvetli olanlardan birkaçı da çarçabuk tükenir. kafayla çalışan bizlerin, sanırım genellikle sevinci de kederi de yoğundur. oysa gece gündüz toprakla, karısıyla yorucu iş yapan köylü, kafaca güçlü bir yaratık değildir; kafası en zayıf yanıdır.

flaubert: sanat, istisnalar çizip anlatmak değildir. elimde olmayarak, kalbimi kağıda dökmekten tiksiniyorum; hatta bence bir romancının herhangi bir şey üzerinde gerçek düşüncelerini söylemeye bile hakkı yoktur. tanrı fikrini hiç söylemiş midir?

sand: insanın öküz gibi bir sabrı, taşı parçalayacak güçte bir bileği olunca, anlatmaya değer ne iyi ne de değişik olayları vardır; ne de heyecanları olabilir.

flaubert: üstün sanat bilimseldir, kişisel değildir; akıl yoluyla uğraşıp şahısları kendimize çekmek değil de, siz onların içine girmelisiniz.

montaigne: iffet, ifrata kaçabilir; onun da çılgınlık kadar ılımlılığa ihtiyacı vardır.

sand: bu dünyadan bir bütün olarak ayrılan insan, ölümle her şeyin bittiğine inanan insandır; peşinden gelmek için kimseye de el uzatmaz.

flaubert: her şeyi tanrıya bırakmak faziletlerin en kötüsüdür.

flaubert: insanların budalalıklarını eşelemek kadar yorucu bir şey yok!

jules michelet: adalete karşı olan hiçbir şey devam edemez.

voltaire: insan düşüncesinin tarihi, insan budalalığını ortaya koyar.

sand: şefkat ve özverili bir dostluktan gayrı her şey geçicidir.

flaubert: parasız ve zorunlu eğitim bir işe yaramayacak; ancak budala sayısını artıracaktır.

renan: yüksek sınıfları yetiştirmeye çalışın; eğer bunu yapmazsanız, kum üzerine yazı yazmış olursunuz.

flaubert: eleştiride en yüksek şey yöntemdir; yaratmayı sağlar.

sand: bizler birer don kişot'uz. hancıların eğlencesi olmaya boyun eğmeliyiz. dünya böyle kurulmuş. eğer aldanmak istemiyorsan gidip çölde yaşamalısın. bu alçaklık dolu yeryüzünden, kötülüklerden kaçarak yaşamak, yaşamak sayılmaz. yaşamda acıyı da tatlıyı da sineye çekeceksin.

sand: gönül yaşamımda tek karanlık nokta sensin!

sand: edebiyat ürünü meta sayıldığı sürece, satıcı ondan yararlanmayı umacaktır. o sadece kitap alıcısını düşünmek zorundadır; eğer müşteri metayı beğenmezse satıcı yazara ürününün hoşa gitmediğini söyler. edebiyat özgürlüğü, kitapların pazarlandığı bir fuardır. editöre ayrıcalık göstermemek biricik erdemimizdir. o bize burun kıvırsa bile, suç onun değildir. eğer okuyucular zevkli olursa editörler de zevkli olur.

flaubert: edebiyatın özgür oluşundan söz ediyorlar! yazarların artık büyüklerden aylık almadıklarını, daha özgür olduklarını söylüyorlar! daha asil duruma geldiklerini savunuyorlar. oysa bugün, toplum içindeki asaleti bir bakkal kişi ile eşdeğerdir. ne büyük bir ilerleme!

felix nadar: yaşamak istiyorsan, sıradan biri ol!

flaubert: herhangi bir politik inanca sahip olmak için insan saf olmalı!

sand: insanlar kendilerini oldukları gibi görmekten hoşlanmazlar.

sand: eleştiri ciddi olsa da olmasa da onu görmezlikten gel! eleştirinin yazara sağlayacağı yararı ben asla anlayamadım. eleştiri hep kişisel bir bakışa dayanır; sanatçı ise otorite dinlemez. insanlar entelektüel düzen içinde güçlere el koyarak güneşi ve ay'ı tartışmaya kadar işi vardırırlar. oysa bu ne ay'ın ne de güneşin sakin görünüşünü engeller.

sand: geziye çıkınca en güç şey saf doğayı bulabilmektir; çünkü insanoğlu her yeri düzenlemiş, hemen her yeri bozmuştur.

sand: yaşadığımız çağdan ne kadar ilerde olursak ondan o kadar ıstırap çekeriz.

sand: bilgelik sanattan üstündür. en üstün zirvede olan sanat bile, onun ancak bir ifadesi olabilir. bilge, her şeyi içine alır: güzelliği, gerçeği, iyiyi, sanat heyecanını. bize kendimizin dışında, kendimizinkinden de yüksek bir şeyi görmeyi, onu temaşa etmeyi, hayranlıkla onu yavaş yavaş içimize sindirmeyi öğretir.

littre: dünya bayağı bir seyyaredir; insan da, kötü derlenmiş bir karışımdır.

buffon: iyi yazmak; aynı zamanda iyi hissetmek, iyi düşünmek, iyi ifade etmektir.