16.08.2012

eşcinselliğin doğal tarihi

francis mark mondimore

klasik çağın atinasında cinsel objeler iki farklı şekil alıyordu ama erkek ve kadın olarak değil aktif ve pasif, saldırgan ve boyun eğen olarak.

aristophanes, cinsel arzudaki çeşitlemeleri insanların güçlü mitolojik atalarına gönderme yaparak açıklar: bu yaratıkların iki başı, iki çift kol ve bacağı ve iki çift cinsel organı vardır. bazıları yarı erkek yarı dişi, bazıları çift erkek ve çift dişidir. güçlü ve mağrur olan bu yaratıklar gökyüzüne çıkıp tanrılara saldırmaya çalışırlar. bunun üzerine zeus onları katı pişmiş yumurtaları bir saç teliyle böler gibi bölerek zayıflatır. her yeni yarı yaratık, ilk çift organlı yaratığın yapısına göre kendi dişi ya da erkek, aynı cins ya da karşı cinsten eşini arar.

yapıcı bakış açısı, cinsel davranışın, kişinin içinde yaşadığı kültür tarafından belirlendiğini (inşa edildiğini) savunur. özel cinsel davranış türlerinden hiçbiri bir başkasından ne daha doğal ne de daha doğa dışıdır. her bir kültür kendi cinsellik biçimini inşa eder. buna göre, cinsel roller ve davranışlar bir kültürün dinsel, ahlaki ve etik inanışlarından, yasal geleneklerinden, politikalarından, estetiğinden, biyoloji ve psikoloji konusunda sahip olabildiği bilimsel ve geleneksel görüşlerden ve hatta coğrafi ve iklimsel unsurlardan doğar.

özcüler bireylerin doğuştan getirdikleri sabit ve değişmez niteliğin onların aşk ve cinsellik yaşamlarını kültürel çevre ne olursa olsun kaçınılmaz bir şekilde ya karşı ya da kendi cinsine ve ender olarak da her ikisine çektiğini savunur. özcüler, kültürel unsurların kişisel özün ifadesini biçimlendirebileceğini ama inşa edemeyeceğini savunurlar. özcüler heteroseksüel ve eşcinsel erotizminin zaman içinde ve kültürler arasında aynı anda varoluşunu, sonradan cinsel eğilim olarak adlandırdığımız insanın öz niteliğinin bir kanıtı olarak alırlar.

fenomenleri sınıflandırma sırasında ikiye bölmek insan zihninin tipik bir özelliğidir. beyaz ya beyazdır ya da beyaz değildir. cinsel davranış ya normaldir ya da anormaldir. ya toplumsal onay görür ya da görmez, ya heteroseksüel ya da eşcinseldir. ve pek çok kişi bu konularda bir uçtan bir uca basamaklı bir geçiş olduğuna inanmak istemez.

gay ve lezbiyenlerde görülen uyumsuzluk belirtilerinin çoğu, acımasızca yargılandıkları düşmancıl bir toplumda yaşamanın sonucudur.

insan embriyosu, karşı cinsin cinsel organının öncü dokusuna sahiptir.

yüksek zekanın üremeyi artırdığı hiçbir zaman kanıtlanmamıştır.

içselleştirilmiş homofobinin sonuçları: küçümseme, tiksinme, nefret, eşcinsel karşıtı ön yargı, kimlik karmaşası, inkar (görmezden gelme), cinsel disfori (mutsuzluk), tek gecelik ilişkiler, narsistik zedelenme, kimlik haczi (kimlik krizi), eşcinsel panik, utanç, yalıtım, gelişimsel durma (kimlik durması), kimlik kapanması, benlikte parçalanma, psikoz, telafi terapisi (beyin yıkama), intihar

kişi, eşcinsel olarak adlandırılmanın sonuçlarıyla yüzleşmektense dış dünyaya aseksüel bir kimlik sunar. bu başa çıkma stratejisi boyun eğme olarak adlandırılır.

eşcinsellik, cinsellikten çok aşkla ilgilidir. eşcinsel, kendi cinsinden birine aşık olan kişidir. karl wrichs'in dediği gibi "doğa, gerçek aşkın olduğu yerdedir."

karşı cins giysilerini giyme, cinsiyet kalıplarını tiye alma ve cinsel kategorileri canlı ve yeni bir şekilde sorgulama fırsatı verir. kadın kılığındaki bir eşcinsel, geleneksel erkek rolünün benzersiz ve son derece tehditkar bir biçimde reddinin ifadesidir.

"bu yüzyılda adı ağza alınmaktan korkulan aşk david ile jonathan arasında olan, platon'un felsefesinin temel direği yaptığı, michelangelo'nun, shakespeare'in sonelerinde bulacağınız türden genç bir adamın kendinden büyük bir erkeğe duyduğu derin sevgidir. güzeldir, niteliklidir, sevginin en asil biçimidir. doğadışı hiçbir yanı yoktur. dünya onunla dalga geçer ve bazen de onunla kişiyi boyunduruğuna gönderir."

bir eşcinseli heteroseksüele dönüştürmede başarı olasılığı tersinden daha fazla değildir.

cinsel eğilimini kabul etmiş gay ve lezbiyenler topluma, kabul etmeyenlerden daha iyi uyum sağlamaktadır.