2.04.2016

mavi ve kara

sabahattin eyüboğlu

ateşe, putlara, tanrılara tapanlara, inandığımız inanmadığımız bütün peygamberlerin yolundan gidenlere, mevlana'ya, hacı bektaş'a, bütün ulu kişilerin müritlerine (nursuz nurcular hariç; çağ dışı, insaf dışı en kaba sağduyu dışı oldukları için hariç), biz müslüman, türk sünni, münni olanlardan selam ola!

ne yıkılmışsa softalar yıkmıştır bu memlekette. cahilliğimizin eline baltayı veren, keyif için, para için yıkanları da destekleyenler onlar olmuş. yalnız yapılmış eserleri yıkmakla kalsalar iyi, yeniden yapma gücünü de körletiyorlar.

iç sömürgenin okula vermediği parayı camiye verdiğini türkiye halkı son yirmi yıl içinde her zamankinden daha açık görmüş olsa gerek. dinin sosyal gelişmeye karşı silah olarak kullanılması, hele bizde, yeni olmamakla beraber halk bu gerçeğin bilincine yeni yeni varıyor. bugün sömürgen niçin din bezirganıyla el ele verip atatürk devrimleriyle savaşıyor? bunun tek nedeni atatürkçülüğün özünde sömürgene karşı sosyal adaletten yana bir gidiş olmasından ve bu gidişin gittikçe hızlanmasındandır.

atatürk: tbmm hükümeti, hayat ve istikbalini kurtarmayı yegane maksat ve gaye bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm tahakkümünden ve zulmünden kurtararak, idare ve hakimiyetinin yegane sahibi kılmakla, gayesine ulaşacağı kanaatindedir.

koyun olmayı kabul eden bir insan için kurban edilmek bir şereftir olsa olsa.

paul valéry: işinde iyi, düşünüşünde kötü bir adamdan daha tehlikeli bir şey yoktur.

yahya kemal: ufuk, ufuk diyorlar. nedir ufuk? bir boşluk nihayet. ne kadar bakarsan bak, görsen görsen kendini görürsün içinde. asıl ufuk nedir bilir misiniz? bir dostla bir masada karşı karşıya oturur, gözleri gözlerinizde konuşursunuz. işte o dost insandır ufuk.

"sevdiğine kavuşamazsan aşk olur."

ikiye ayırarak, karşılaştırarak düşünme, eskiden işe yaramış; ama bugün düşüncemizi kösteklemeye başlamış bir insan buluşu değil midir? her şeyin iç içe, her şeyin görece, her şeyin yerine göre olduğunu çoktan öğretmedi mi bize bilginlerimiz? çağımız, insanların güpegündüz karanlığa düşüp zifir karanlığında aydınlığı bulduklarını göstermedi mi bize? hangi çağ gördü bizimki kadar akların kara, karaların ak olabileceğini?

"aşk gelince cümle eksikler biter."

yahya kemal, necip fazıl, faruk nafiz bir süre ozan olarak, yurttaş olarak ilerici insanlardır; ama bir tarihten sonra her üçü de gericinin gericisi olmuş, gericilerin ekmeğine yağ sürmüş. yeni türkiye'nin gelişmesine engel olmuşlardır.

ölünce toprağa karışıp gideceğime, insan kardeşlerin kafasında kalabilecek izlerden başka hiçbir varlığım kalmayacağına inanıyorum. cennetin, cehennemin iyilikler kötülükler için insanların çok eskiden düşünebildikleri karşılıklar olduğundan hiç ama hiç şüphem yok.

bizde din hala, atatürk gibi devrimci bir bilinçten, halife'ye karşı kurulmuş bir halk devletinden sonra bile, bir millet olarak gelişmemizin, çağdaş insanlığa uyma isteğimizin karşısındadır. bizim din adamımız her türlü değişmenin, gelişmenin karşısındadır. muhammed peygamberin sözcüleri ellerinden gelse, değil yıldızlara, diş hekimine gitmeye bile izin vermeyecekler neredeyse.

hayvan, hep aynı yuvayı yapması, bildiğinden şaşmaması bakımından softaya benzer; ama o, düşünmediği, düşünemediği için hayvandır. softaysa düşünebilirken düşünmediği için softadır. bu bakımdan ona, hayvanca, yani bildiğini geliştiremeden yaşayan insan da denebilir. softa dünyayı oldum olası yalnız kendi açısından görür ve düşüncesi hep aynı yerde otlar, hep aynı dereden su taşır. bugün yeni dünyaya ayak uydurmak için yaptığımız her şey bizim softamızın fırsat bulur bulmaz yıkacağı şeydir.

amerikalıların tarihsiz bir millet olduğunu söyleyenler tarihin sadece çağlardan ibaret olduğunu zannedenlerdir. tarihsizlik tarih bilincinden yoksunluktur.

bizim geçmişte yaşamamız değil, geçmişin bizde yaşaması gerekir.

en büyük ahlaksızlık ahlak adına yapılan değil midir?

osmanlı devleti kendine kul olmak isteyenlerin sınıfına, dinine, mezhebine bakmamakta hayli demokrattı.

insan sefalet içinde edepli, terbiyeli ve saf kalmalı ki hem tezat sanatına elverişli olsun, hem de dünyanın başına bela kesilmesin.