2.01.2008

günlük

andre gide

ömrüm beklemekle geçiyor. hiçbir şeye başlamaya cesaret edemiyorum.

insan yalnız tek bir şey istemeli ve durmadan hep onu istemeli.

bir adam için "karakteri var" denildiği vakit onda biraz da kötülük olduğu anlaşılır. çünkü kişiliğini ifade etmek için çok şey kırıp parçalamak gerekir.

önce var olmak ve sonra görünmek mi, yoksa her şeyden önce görünmek, sonra da, göründüğümüz gibi olmak mı..

yazmaya başlayınca en güç şey samimi olmaktır.

asla kelime fikrin önüne geçmemeli.

sanatçı hayatını yaşadığı gibi anlatmamalı; ama sonraları anlatacağı tarzda yaşamalı.

eğer günlüğüme bir şey yazmıyorsam, yazılması gereken mektuplardan nefret ediyorsam, bunun nedeni, artık kişisel heyecanlardan mahrum olmamdır.

bencillik her bakımdan nefret edilecek bir şeydir.

bir şeyin değeri ona verilen öneme bağlıdır.

bir arada iki ayrı kişiliğe sahip olabilmek.

bu günlükle ancak gurur buluyorum. hatta amacımı ifade ederken bile gurur var: her vakit bir iddialı taraf; ya derinlik, ya fikir iddiası var.

iyi yazmak isteği, onları samimi olmak meziyetinden bile mahrum bırakıyor.

orijinallik, bazı şeylerden yoksunluk ifade eder.

bağımsızlık fakirliktir.

çok şey sende hak iddia etsin, senin etkinde kaldığını söyleyen çok olsun.

eşya hiçbir zaman bizim değildir.

bu yorgunluğun nedeni özgür olmamdır.

her şeyi birden yapmak istemenin korkunç ıstırabı içinde kıvranıp duruyorum. öğrenim isteği, benim için en korkunç eğilimdir.

odamda alçak bir yatak, biraz dolaşabilecek boş bir yer, dayanılabilecek yükseklikte düzey geniş bir tahtası olan ağaçtan yapılmış bir mobilya, dörtgen küçük bir masa, sert bir sandalye.. yatmış olarak tasarlarım, yürüyerek düzenlerim, ayakta yazarım, ilk yazdığımı oturmuş olarak kopyalarım.

en güzel şeyler, bize çılgınlığın fısıldadığı ve aklın yazdırdığıdır.

insana değerini veren sahip olduğu ya da sahip olduğunu sandığı gerçek değil; fakat onu elde etmek için harcadığı samimi emektir. çünkü insan, sahip olmakla değil fakat gerçeği aramak yoluyla gücünü artırır ve olgunluğa ulaşır.

tanrım, saf gerçek ancak sana layıktır.

geçmişin tarihi, insanın özgürlüğe kavuşturduğu bütün gerçeklerin tarihidir.

müziği icat eden şeytandır.

erdemin mayası anlayışsızlıktır.

insan, ancak yapmaya gücünün yettiği şeyi anlar.

en büyük zekalar en büyük cinayetleri işlemeye kadirdirler.

her türlü kötülüğü yapmaya gücü yeterken bir şey yapmamak: işte budur iyilik.

tanrının varlığını ispat etmek istemek, onun var olmadığını iddia etmek kadar boştur. çünkü bütün ispatımız, onu ne yaratacak ne de yok edecektir.

her şeyi sadeleştirmekte mutluluğu buldum.

her şey ancak sevgi ile satın alınabilmelidir. her kim olursa olsun, her ne olursa olsun, o kimse o şey, onu en çok sevenin eline geçmeli. ekmek karnı en fazla aç olanın, tatlılar onu her şeye üstün tutanın veya karnını doyurmuş olanın.

sarhoşluk arzulanan şeyin maddeten satın alınmasına lüzumlu para elde olmayınca, o şeyin hayalinin satın alınmasıdır. işin kötü tarafı insanın hiçbir zaman yeteri kadar sarhoş olmamasıdır.

gelecekteki mutluluğun geçmişteki mutluluk değerinde olduğunu kavramakta zihnimizin gösterdiği acayip zaaf, çoğu zaman sefaletimizin biricik nedenidir. acımıza başkalarını kandırmak gerekiyormuş gibi yapmacıklı yaslarımızdan bir türlü vazgeçemiyoruz. anıları kurcalıyor, yıkıları arıyor, geçmişi yeniden yaşamak istiyor, tükendikten sonra da aynı sevinçleri hala devam ettirmeyi diliyoruz.

insanın yüksekliği ancak kendi benliğindedir.

kendi kendilerinin yükünden zahmet çekiyor ve başlarından atmak için ne yapacaklarını bilmiyorlardı. şefkat ve sevgi kendilerini çekmiyordu. kişi onlarca tahammül edilmez oluyordu. başkaları ise kendilerinden de çok.. artık kendi kendileriyle uğraşmak istemediklerine göre şüphesiz ki, başkalarıyla da uğraşacak değillerdi. hal böyle iken ne ile uğraşmakta idiler? ne ile ilgilenmeliydiler?

insan, insanlardan daha ilgi çekicidir. tanrının kendi şekline göre yarattığı odur, onlar değildir. her biri, hepsinden birden daha değerlidir.

hiçbir şey koparmazsanız, savaşı tabiat hazırlayacaktır.

bir sanatçı için şu şeyin lüzumunu savunacağım: anahtarı yalnız kendisinde bulunan özel bir dünya. her ne kadar büyük bir şeyse de, sanatçının yeni bir şey getirmesi yetmez; ama, kişiliğindeki her şeyin yeni olması veya yeni gibi görünmesi, her şeye kudretle renk veren mizacının aralığından gözükmesi lazımdır.

kötü duygular, iç yüzü gizlenmiş duygulardır.

ırkın mükemmel oluşu, ferdin coşup yüceleşmesine engel oldu.

pek az insan hayatı gerçekten sever; değişiklikten nefret etmek bunun delilidir. insanın en az değiştirmeyi sevdiği şey eviyle beraber düşüncesidir.

insan düşüncelerinde incitilmeyi değil övülmeyi sever.

her şeye kollarınızı açmaya kalkışmayın; reddedin.

bir aklın küçüklüğü tapındığı veya inkar ettiği şeyin küçüklüğü ile ölçülür.

fena günlerimde yazım güzel olsun diye didinir dururum; bunun biçimsizliği düşüncelerimin düzenini bozar.

beni nasıl okumalarını istiyorsam, ben de öyle okuyorum; yani, yavaş yavaş. benim için, bir kitap okumak, yazarı ile baş başa on beş gün ortadan kaybolmak demektir.

eski günleri yeniden yaşamak icap etse, bunu üzüntüsüz karşılayamam.

yeniden ele geçirilemeyen, yeniden icat edilemeyen duygudur.

derli toplu görünmek için çok dikkatli olacaktım.

henüz harcamak fırsatını bulamadığım için benliğimde bir sevinç hazinesi saklamaktayım.

bazı şeyler vardır ki, onları yazmamak cesaretini göstermek lazım.

kendisiyle bulunduğum kim olursa olsun, sempati işareti aramak, icat etmek için uzun zaman nasıl bir çocuk gibi davrandım durdum. başkalarını gerçekten daha incelikle anlamama yardım etmesi gereken bu davranış hayatımı, bugün kolaylıkla zevk alamadığım yalancı dostluklarla doldurdu.

başkalarına karşı gösterilen hoşgörürlük insanın kendine karşı gösterdiğinden daha az tehlikeli değildir.

bu apartmandan, bu eşyadan, bu evden nefret ediyorum.

mutluluğu barışta değil; ama savaşta aramalıyız. bir azizin ömrü, başından sonuna kadar savaştır; en büyük aziz sonunda en çok yenilgiye uğrayandır.

hafıza azalmaz; insanda doğuştan ölüme kadar sürekli olarak bütün melekeler gelişir.

insanların düşüncelerine çekicilik veren bir şey vardır: o da kaygıdır. kaygısı, sıkıntısı olmayan bir kafa beni öfkelendirir ve sıkar.

herkesin birden tuttuğu, beğendiği kimselerin ölümlerinden sonra yaşayacaklarına pek inanmıyorum.

madame bovary'nin başlangıcı pek kötü yazılmıştır.

kendilerini üstün sayan adamların alıştıkları o kolay paradokslarını savuruyor.

kısa boylu adamlardan çekinirim. tamamen ikiyüzlü denemese de, oyunlarını gizleyen kişilerdir.

şimdi benim için önemli olan, neyi okuduğumdan fazla ne tarzda okuduğum ve okuduğuma gösterdiğim dikkattir.

çoğunlukla soğukkanlılık denen şey budur: sadece hayal etme kısırlığı. en yetenekli mizaçlar belki de en çok ürperebilenlerdir.

sonradan kendi kendime kızıyorum, genel olarak huyumu, yaptıklarımı güçlükle hoş görüyorum.

bir şeyi iyi tasvir etmek için ondan biraz uzak durmalı.

"eğer su sopayı kırık gösterirse zihin onu düzeltmez." (la fontaine)

şair olmak için insanın kendi dehasına inanması, sanatçı olabilmek için de dehadan şüphe etmesi gerekir. gerçekten kudretli adam, birinin ötekini artırdığı insandır.

bir mizahçı ne kadar zeki olursa, gerçeği manalı kılmak için, o kadar az değiştirmek ihtiyacını duyar.

bugün gözlerim kapanacak olsa dar kapı'nın ötesinde eserimden iz kalmayacaktır. dikkate alınacak yalnız odur.

aynı toprak uzun zaman arasız aynı ürünü vermez.

bazı günler vücudum gibi zihnim de her kırışıktan acı duyuyor. bir gülümseme, bir söz beni kırar. yaptıklarımın veya söylediklerimin hiçbirini beğenmem.

kişiliğine o kadar özeniyor ki.. bir gün önceden kendisine haber verilmesini istiyor; kapının çalındığını duymayacağından korktuğunu söylüyor; gerçekte hazırlıksız görünmeyi sevmediğidir.

jammes'den, susmasından daha çok uzaklık yaratan bir mektup aldım.

onları doğallık kadar şaşırtan bir şey yoktur.

başkalarında bulduğumuz bazı fena huyların, onlar gibi, hayatta başarılı olmak için, bizde eksik olduğunu, zaman olur ki, kabul ederiz.

süsün ancak bazı kusurları örtmek için işe yaradığına inanıyordum.

bir dağın her taraftan birden sarp olmasına pek az rastlanır.

aptal görünmeye cesaret etmek büyük bir akıllılıktır.

hiçbir şeyi aceleye getirmemek ve hiçbir şeyden sabırsızlanmamak ancak büyük adamların karıdır.

"bütün dehamı hayatıma, yeteneğimi de eserlerime koydum." (oscar wilde)

sanat gösterilerinde bulunanlardan çekin. gerçek sanatçı ne kırmızı yelek giyerek dikkati çeker, ne de isteyerek sanatından söz eder.

suyu, ondan daha mükemmel inci yoktur.

yiğit olmayı uman ve kendini geçici bir gevşekliğe ve umutsuzluğa kaptırdığı için korkak olduğunu sanan adamın üzüntüsü..

doğum oranı çok olan bir milletin çökmeye yüz tutan bir ırkta olduğu gibi insan hayatına önem vermesi, aynı şekilde her ferde saygı göstermesi beklenemez.

başka bir kuşaktan, başka bir hizipten, başka bir taraftan olduğunu bildiği kimseyi büyülemek ihtiyacı.

ümitsizce bu deftere sarılıyorum; bu, sabrımın bir parçasıdır. batmamama yardım ediyor.

yoksulluğun bir lüks gibi çekici olduğunu, aşkın coşkunluğu kadar sıkıntı ve darlığa gömülmeyi kim anlayacak?

hayatını kurtarmak isteyen onu kaybedecektir.

la rochefoucauld der ki: gerçekten artık sevilmeyen bir şeyi ikinci bir defa sevmek mümkün değildir. sevmekten vazgeçilen, insanın kendisi bile olsa, doğrudur bu.

hatıralarımdan yazdığım son bölümü yeniden okudum. oraya aktarmak istediklerimden hiçbir yok; her şey danışıklı, ustaca, kuru, zarif, solmuş. daha konuma başlamadan bile, kitabı niçin yazdığımı, onun kapsayacağı konunun ne olduğunu sezdirecek, gösterecek henüz bir şey yok. devam edip etmeyeceğimi hala kestirmiş değilim.

ruhunu kaybedecek olduktan sonra fransa'yı kurtarmak neye yarar.

en çok, düşünmekte ve yazmakta hiçbir şahsi menfaat bulunmadığı zaman iyi yazılır, iyi düşünülür. bu hatıraları kendimi savunmak için yazmıyorum. sanık durumunda olmadığım için kendimi savunmaya ihtiyacım yok. suçlandırılmadan önce, beni suçlandırsınlar diye yazıyorum.

yaş ne şehvetin çekiciliğini ne dünyanın sevimliliğini tüketebiliyor.

zaman zaman ani bir parıltı halinde pek az ömrüm kaldığını görür gibi oluyorum.

her gördüğüm bana bu kadar güzel görünüyor ve yaşamaktan bu kadar zevk alıyorum.

fransa'da uygulanan her tüzük karşısında, her fransız vatandaşının endişesi buna nasıl uyacağı değil, bundan nasıl sıyrılabileceğidir.

tanrının varlığını kabul etmek güçtür diyorsun. ama tanrının var olmadığını iddia etmenin daha güç olduğunu söylesene.

hep o hikaye; kendilerinden bir şey umulan, kendilerine ihtiyaç duyulan adamlar vardır, vazifelerini yapmazlar.

bugün en iyi yazılarım, en az çaba ile yazdıklarımdır.

sevmekten sonra en büyük mutluluk sevgisini itiraf etmektir.