5.08.2013

mustafa inan

oğuz atay

mustafa inan ortaokula giderken onun defter tuttuğunu gören yoktu. ders kitabı da yoktu mustafa'nın. her şey aklında kalıyordu.

mustafa inan hemen herkesle arkadaş oluyordu, hemen herkesin derdiyle ilgileniyordu, kendisinin ders çalıştığı pek görülmediği halde, herkese ders veriyordu. birlikte çalışırlarken, bir süre sonra mustafa inan, konuyu arkadaşlarına anlatmaya başlıyordu. birlikte çalışmak deyimi de sözün gelişi. aslında mustafa tek başına çalışırdı; çünkü her zaman bizden ilerideydi. çoğu zaman bizi seyrederdi çalışırken, sonra çıkar tiyatroya giderdi. hocalarının anlattıklarının çoğunu daha önce her nasılsa öğrenmişti.

insanları tanımak istiyordu. bu nedenle insanların ilgi alanına giren her şeyi bilmek istiyordu. insanı merak ettiği için her şeyi merak ediyordu. ve derinliği olan bir insan sıfatıyla da merak ettiği her şeyi gerçekten bilmek istiyordu, her şeyi gerçekten merak ediyordu. insanları birleştiren unsurları merak ettiği için, çeşitli konular arasında gerçek bağları da merak ediyordu.

rahmetli hocamız mustafa salim bey'in sağ eli çolaktı. kara tahtaya çıkıp ders vermek adeti değildi. ilk sınıfa girdiği gün, "içinizden biri anlatsın bugünkü dersi." demişti. "ben biraz rahatsızım da. arada hata olursa ben düzeltirim, sonunda da mevzuyu özetlerim." mustafa kalktı tahtaya, meseleyi biliyordu; bir saat durmadan anlattı. hoca da onun sözünü hiç kesmedi, yazdığı ya da söylediği hiçbir şeyi düzeltmedi. bütün sene boyunca mustafa anlattı, biz de not tuttuk.

mustafa hoca'da mülkiyet duygusu hiçbir alanda gelişmemişti, bildiklerine yalnız kendisi sahip olmak gibi bir hırsla yanıp tutuşmuyordu.

efsaneye göre, mustafa bir ingiliz profesörün dersinde hiç not tutmazmış. öteki öğrenciler de durmadan yazarlarmış. mustafa inan da durmadan dinlermiş. profesör merak etmiş. bu öğrenci neden hiç yazmaz? bakalım ne öğrenmiş diye düşünen ingiliz, mustafa inan'ı derse kaldırmış. anlat bakalım, demiş. mustafa bey, profesörün vermiş olduğu dersleri üstelik fazlasıyla anlatınca, ingiliz profesör hemen dersten çıkarak mektep müdürüne gitmiş ve bir istifa dilekçesi yazarak hemen o anda istifa etmiş. profesörün istifa sebebi sorulmuş ise de verdiği cevapta, sınıfta bir öğrenci var; o öğrenci sınıfta oldukça ben ders veremem, demiştir.

insanları da, kurumları da düzeltmekten yana değildi. işe yaramayan şeylerden kurtulmaktan yanaydı.

mustafa inan genellikle tartışmayı sevmiyordu; çünkü bilmediği konularda konuşmayı sevmezdi; bildiği konularda tartışmayı istemiyordu; çünkü onları kesin olarak biliyordu, neden tartışsın?

iyi hocaların kendileri gibi çok esaslı öğrencileri olmalı ki, mustafa hoca efsaneleri hiç unutulmasın.